30 January 2006

Esir...


1970'li yillarin kuzey Londra/Finchley bolgesinde yasli bir Ingiliz, ciftlik evinin mutfaginda Turkce birseyler mirildaniyor. Kizina oldugu gibi, kizinin oglu olan kucuk torununa da Turkce ogretmeye calisirken bir yandan da Turkceyi nerde, nasil ogrendigini anlatiyor.

1970'li yillarin yasli buyukbabasi 1910'lu yillarin genc delikanlisi idi. Henuz cok renkli kimligine burunmemis Londra'nin, sehirlesmemis kirsalinda nalbur olarak hayatini surdurmekteydi. Birinci Dunya Savasi, pek cok kisinin oldugu gibi onun da hayatini degistirdi. Savasa katilmak icin Ingiliz Birlikleri'ne katilan genc nalburun kaderine, savasin cetin gectigi bolgelerden birisi olan Gelibolu cikti. Birligi ile Osmanli topraklarina gelen nalbur, Gelibolu'da savasirken Osmanli askerlerine esir dustu. Esir gibi degil insan gibi karsilanan nalbur, kagit uzerinde dusman oldugu insanlardan gordugu muameleyi hayati boyunca unutmadi ve hep andi.

Turkce ogrenecek kadar "esir" kimligi ile Osmanli topraklarinda, Osmanli askerleri arasinda yasadi. Rahat ediyor, sıkıntı cekmiyordu ama ulkesini ve ailesini ozlemisti. Devam eden savasin ne zaman bitecegi belli degildi, basinin caresine bakmasi gerektigine karar verdi. Bir gece ahirdan caldigi at ile 4 gun boyunca dort nala, hic durmadan Arnavutluk'a kadar kacti. Arnavutluk uzerinden ulkesine dondugunde artik baska bir insandi. Savasin korkunc yuzu pek cok asker gibi onu da degistirmisti. Savastan onceki genc degildi artik. Ancak esirliginde ogrendigi Turkceyi ve ona bu dili ogretenleri hic unutmadi. Oyle ki 1970'li yillarda, Finchley'deki bir Ingiliz evinin mutfaginda Turkce konusuluyor, Gelibolu anlatiliyordu.

Buyukbabasinin mutfaginda basladigi yabanci dil ogrenme macerasi genc adamin icine isledi. Anadili Ingilizceden baska Fransizca, Italyanca, Ispanyolca ve Rusca ogrendi. Dunyanin cesitli ulkelerinde calisti. Londra'nin merkezinde tercumanlik ve Ingilizce sinavlarina hazirlik kursu veren bir sirket acti. Cesitli ulkeleri gezmis, farkli dilleri ogrenmis olan genc adamin, dil ve kultur ogrenme sevdasi gecmemisti. Haftada 2 kere Farsca dersleri aliyor, sirketinden cikip ders aldigi hocasina dogru giderken Regent Street'ten geciyordu.

...Ve gunlerden bir gun...

Neredeyse 90 yil once kaderin kendisini Londra'dan Gelibolu'ya surukledigi nalburun, dilbilimci torunun yolu, 2000'li yillarda, yolu o topraklardan Londra'ya dusmus tahin ile Regent Street'te kesisti.



tahin

28 January 2006

Muhacir...

19. yuzyilin sonu&20. yuzyilin basi... Bir baba, iki ogul ve bir kiz, Yunanistan topraklarindan Osmanli topraklarina dogru yola cikar.

Annelerini koylerinde topraga vermis olan ortodox hristiyan Rum aile savastan kacmakta, huzur ve ekmek parasi icin Osmanli topraklarina siginmaktadir.

Trakya uzerinden yuruye yuruye ve is bulduklari yerlerde calisa calisa Gelibolu'ya kadar ulasirlar. Gelibolu'da bir sure konaklar, etraftaki topraklarda ve ciftliklerde irgat olarak calisirlar. Yagmurlu ve soguk bir gecede sandalla, Canakkale bogazindan Anadolu topraklarina gecerler. Yolda hastalanan kucuk kiz karsiya gecislerinden kisa bir sure sonra vefat eder. Geride kalan uc erkekten en yaslilari, babalari, da Anadolu topraklarinda can verir.

Iki erkek kardesin yollari ise bir daha hic kesismemek uzere ayrilir.

Cakir gozlu kucuk kardes Yorgo, Osman Aga'nin ciftligine coban olur. Sessiz ve caliskandir. Bir gun gectigi yolda bir ses duyar, birinin bir sey okundugunu farkeder. Oturup dinler.

Sozlerini anlamadigi bu esere hayran olur.

- "Bu nedir?" diye sorar ciftlik sahibi Osman Aga'ya.
- "Kur'an" yanitini alir.
- "Kur'an nedir?" diye sorar.
- "Kur'an bizim kitabimizdir" der Osman Aga.
- "Ben de ogrenmek istiyorum" deyiverir genc Yorgo...

... Ve Rum Yorgo Ahmet olur o gunden sonra ...

Muslumanligi secen oksuz ve yetim Ahmet, Osman Aga'nin evlatligi olur. Soyadi kanunu ciktiginda Osman Aga sulalesi ile ayni soyadini alir.

Koyden bir kiz ile evlenir, iki oglu, bir kizi olur. Olene kadar Anadolu topraklarinda, musluman oldugu koyde yasar ve ayni koyde Hakk'in rahmetine kavusur. Inna lillahi ve inna ilayhi raciun.

Gelininin deyisiyle; "Akli erdikten" sonra, bir gun bile ustune gunes dogmaz. Gittigi yere bereket getirmesi ve titizligi ile unlenir. Temiz yasar, temiz ölür...

Osman Aga'dan kendisine gelen soyadi bugun; oglu>oglunun kizi>oglunun kizinin kizi tahin'in banka hesaplarindaki "Annenizin Kizlik Soyadi" bolumlerinde, Ingiliz topraklarinda ve sanal alemde yasamaktadir.

Nur icinde yatasin...




tahin

26 January 2006

Gizli Kalmis Yetenekler....

Your Hidden Talent

You are a great communicator. You have a real way with words.
You're never at a loss to explain what you mean or how you feel.
People find it easy to empathize with you, no matter what your situation.
When you're up, you make everyone happy. But when you're down, everyone suffers.

Hamas ve ABD

Hamas: 132 sandalyenin 76'sini aldi. Hamas'in lideri Ismail Haniyeh, herkesin iyiligi icin, gerekli herkesle isbirligi yapacaklarini,

Israil: Hamas'in sozkonusu oldugu herhangi bir durumu kabul etmeyeceklerini,

ABD: Israil'in varligini tanimayan bir yonetimle diyaloga girmeyeceklerini acikladi.


Bu isin sonu Afganistan ve Irak gibi gorunuyor. Hamas'in zaferi ABD'ye; Israil ile isbirligi yaparak, Filistin'in isgali icin bahane olacakmis gibi geliyor bana. Senaryo ayni, arada oyuncularla mekan degisiyor, hepsi bu...

Guardian


tahin

Surrealist Performans ve Turkiye'nin zeytinciligi!

Surrealist calismam:)
Tuketilmisligin sembolizasyonu!
Bu calismami Istanbul Bienali jurisine gondereyim, degerlendirmeye alsinlar. Her hakki mahfuzdur:)

Londra'daki buyuk alisveris marketlerinde; Ispanyol (dunyanin en buyuk zeytin ve zeytinyagi ureticisi), Italyan ve Yunan zeytinyaglarini raflarda goruyoruz ancak ne yazik ki Turk zeytinyaglari-gorunurde- raflarda yer bulamiyor.


ANDOLSUN O INCIRE, O ZEYTINE*


Bir zeytin agaci ortalama 7 yil icinde urun verecek olgunluga ulasiyor. Turkiye'de tahminen 90 milyon zeytin agaci var. 86 farkli zeytin cesidi yetisiyor ve Ayvalik-Edremit bolgesi Turkiye'nin zeytin ve zeytinyagi uretim merkezi.

Asagidaki tabloda yillik uretimler ve tuketimler goruluyor. Turkiye listede 4. sirada.




Country Production Consumption Annual Per Capita Consumption (liters)[4]
Spain 44% 23% 15.0
Italy 20% 28% 13.5
Greece 13% 11% 26.1
Turkey 7% 2%
Syria 7% 4%
North Africa 4% 4%
United States nil 8% 0.6
France nil 4%
Other 5% 16%


Yukardaki tablo pek cok seyi anlatiyor aslinda. En yakinimizdaki uretici Yunanistan iki katimiz uretim yapiyor ve urettiginin neredeyse tamamini icerde tuketiyor. Suriye bizim kadar uretim yapiyor ve neredeyse yarisini icerde tuketiyor. Tum siralamada, en az zeytinyagi tuketen ulke Turkiye!

Ispanya, Italya ya da Yunanistan kadar uretim yapmamamiz icin hic bir neden yok. Ya da en azindan urettigimizin yarisini tuketmememiz icin!

Ispanya urettiginin yarisindan biraz daha fazlasini tuketirken Turkiye hem az uretiyor hem de urettiginin cok az bir kismini tuketiyor. Oysa ki kalp ve damar hastaliklarinin belki de belli basli onlemlerinden bir tanesi zeytinyagi tuketmektir.

Ayrica yapilan arastirmalara gore gunde 1 kereden daha fazla zeytinyagi tuketen kadinlarda, daha az tuketenlere oranla %25 daha az gogus kanseri riski goruluyor.

Zeytinyagi pek cok derde deva: Kalp ve damar hastaliklari, kanser, seker hastaligi, tansiyon, obezite-asiri sismanlik, bagisiklik sistemi, sindirim sistemi, deride kirisiklik, yaslilik belirti ve risklerine karsi bire bir dogal ilac. Ayrica hamileligin ilk uc ayindaki fetus gelisiminde anahtar rol oynuyor.

Zeytinlik sahipleri topraklarini sicak para karsiliginda buyuk sehirden gelen ve villa-yazlik sahibi olmak isteyen zenginlere satiyor. O guzelim zeytin agaclarina hic acimadan kiyiyorlar sonra da birbirine bakan beton duvarlar arasinda oturuyorlar. Denize inebilmek icin bilmem kac kilometre yurumek ya da araba kullanmak zorunda kaliyorlar. Her ne kadar Ispanya da ozellikle Ingilizlerin istilasi altinda olsa da Turkiye'nin kat be kat uzerinde uretim yapmayi basarabiliyor.

Zeytinlerin agactan toplanmasi, onlara en cok zarari veren sekilde, agaci sallayarak ve sopalar kullanilarak, en ilkel sekilde gerceklestiriliyor. Her uretici icin gecerli degil elbette bu durum. Ancak ureticinin onemli kismi en azindan 2001 yilina kadar bu sekilde hasat yapiyordu. Cok degistigini sanmiyorum.

Turkiye uretim fazlasini ozellikle Italya'ya satiyor ve tonu bilmem kac ucuz liraya giden bu zeytinyaglari Italya'da paketlenerek dunya marketlerindeki raflarda yerlerini aliyor. Londra'daki marketlerde oldugu gibi! Turk zeytinyagi, Italyan firmalarin siseleri icinde, Italyan zeytinyagi sanilarak tuketiliyor.

Ne yazik ki kendi uretimimizi paketleyip cift kar yaparak dunyaya pazarlamak yerine kolay olani secip diger uretici firmalara ucuza satiyoruz. "Kendi yutar salkimi, ele verir talkimi" diye bir deyisimiz vardir ama biz talkimi kendimize ayirip salkimi baskasina veriyoruz maalesef.

Henuz kendi ulkemizde bile zeytinyagini ucuz ve etkili bir sekilde satmayi basaramamisken yurtdisina paketlenmis ihracat yapmayi dusunmek biraz hayal elbette.

Turkiye'de, ulkemizdeki zeytin ve zeytinyagi uretiminin hak ettigi yere gelmesi icin calisan insanlar var ancak ben sadece iki kisinin adini anacagim; Guzin Yalin ve Hasan Acanal.

"Scope Tanitim ve Danismanlik" firmasinin sahibi ve yoneticileri.

Birlesmis Milletler - Uluslararasi Zeytinyagi Konseyi'nin Turkiye danismanligini yapiyorlar ve ulkemizde zeytinciligi ve zeytinyagi uretimini gelistirmek icin de ellerinden geleni yapiyorlar. Kolay gelsin...

Ve iste betonlasan kiyi sahilleri...




Kaynaklar:
Answers.com
LivingFoods.com
Napoleon-co.com
SamCooks.com
WholeHealthmd.com

*Tin Suresi, 1. ayet



tahin

Hamas

Filistin Secimlerinde sandiktan Hamas cikti... 132 sandalyeli mecliste 70-75 arasindaki sandalyeleri almalari kesinlesti. Bakalim Filistin ve Israil'i bundan sonra neler bekliyor...


tahin

25 January 2006

Barbican Centre...

Dun Turkiye'deki kar firtinasi ve yetkililerin uyarilari verildi haberlerde. Burada ise kuzey ulkesi olmasina ragmen guzel ve gunesli bahar havalari caliyor:)
Kasim ayinda mezun olup muratlarina eren arkadaslarin Barbican Centre denilen mekanda mezuniyet torenleri yapilmisti. Yukardaki fotoda bu guzellige bakan daireler goruluyor. Balkondan olta atsak balik tutabilir miyiz diye hesaplara girismistik:)

Ilk fotonun karsi istikameti.

Torenin bas konuklari, akademisyenler:)
Sih erkeklerinin inanclari geregi saclarini disarida birakmalari yasak. Turbanlarini kendileri disinda, ancak esleri acabiliyor, saclarini da sadece esleri tarayabiliyor.

Fotografin ortasinda turbanli bir Sih akademisyen var. Musluman bayan polisler basortuleri ile gorev yaparken, Sih erkeklerinin turbanlari ile gorev yapmalari yasakti. Bu yuzden resmi kiyafetli Sih polis yoktu. 2003 yilinda cikarilan yeni bir yasa ile erkeklerin de turbanla gorev yapmalarinan izin verildi.




tahin

Ingiliz TiViileri..

Dun aksam kanallardan birisinde; "You are What You Eat" isimli bir program vardi. Programi, bu isimde bir de saglikli ve dengeli beslenme kitabi olan, sanirim doktora da yapmis olan bir diyetisyen sunuyor.
Sagliksiz, abur cuburla beslenen kisilere gidiyor, yediklerini, ictiklerini, dilini, diskisini gozden geciriyor ve ne yemesi gerektigini ogretiyor falan filan.
Dun aksamki programdaki obez ablamiz tamami hazir yiyeceklerden ve diyet koladan olusan bir beslenme sekline sahip. Yedikleri arasinda, burdaki pek cok Ingilizin de yedigi gibi, doner de var. Programci kadin donere bakip yuzunu burusturarak, korku icinde!; "Bu da ne boyleee?? Hayatimda gordugum en igrenc seeeyyy.. Bunu mu yiyorsuuuun? Ama nedeeeen?" dedi. Obez teyze de; "Yiyorum cunku ucuz" dedi ki hakli. Burdaki Turkiyeli donercilerimiz; kendileri ile hic bir abur cubur saticisinin yarisamayacagi kadar ucuza doner satiyorlar. Bunu da; buraya iltica edenleri; kacak olarak, cok ucuza, gunde 12-14 saat calistirarak ve anlastiklari toptan et ve doner saticilarindan haftada 250 kilo aldiklari doneri 50 kilo almis gibi gostererek vergi kacirmak suretiyle sagliyorlar! Hukumet de tum bunlari bildigi halde, Ingiltere'nin ucuza karnini doyuran ve ekonomiye cok buyuk bir hareketlilik getiren donercilere goz yumuyor.

Neyse, programa donersek; Programci teyzemiz bir porsiyon kopek mamasi ile bir porsiyon doneri yan yana koyup; donerde, ayni orandaki kopek mamasindan daha fazla kalori ve yag oldugunu soyledi. Obez teyzeye de; "Nasil ki kopek mamasini yemiyorsan bunu da yememen gerekiyor" dedi.. "Bu kadar da olmaz, resmen donerimize hakaret ediyor" dedi esim. Turkiye'deki donerciler birliginden kinama mesaji, burdaki donercilerimizden de 1 gunluk hizmet vermeme protestosu ile Ingilizleri 1 gun ac birakmasini bekliyorum:))


tahin

23 January 2006

Tum zamanlarin en kotu Album Kapaklari...


Tum zamanlarin en kotu album kapaklari yorumlanmis.. Yorumlar ingilizce ama sadece album kapaklari bile eglenmek icin yeterli:)

http://porktornado.diaryland.com/albumcover.html

http://porktornado.diaryland.com/covers2.html

Bu da sarkicinin yaslanmis hali.. Site sahibinin album kapaklari uzerine yaptigi yorumlardan sonra, tevafuken sarkicinin torunu site sahibine ulasiyor.
Devami icin.

Blogun sahibi bir sanatci. Cizimleri guzel..
www.dustyscott.com




tahin

21 January 2006

Carly Fiorina and "enlightened leadership"

Carly Fiorina, ( Carleton S. Fiorina) 1999-2005 yillari arasinda HP firmasinin baskanligini ve CEO'lugunu yurutmus olan bir Amerikali. Stanford Universitesi'nde Ortacag Tarihi ve Felsefesi okumus olan Fiorina, 26 eylul 2001 tarihinde, yani 11 eylulden sadece 15 gun sonra Minnesota'da "liderlik" uzerine bir konusma yapti. "Technology, Business and Our Way of Life: What's Next" baslikli konusmasina; teror kurbanlari ve ailelerine bassagligi dileyerek ve ABD'deki musluman topluma yonelik sagduyulu bir yaklasimi onererek baslamis, "I’ll end by telling a story." (Bir hikaye anlatarak bitirecegim) diyerek bitirmisti.

Konusmasinin orjinaline buradan ulasabilirsiniz: Tikla-Click
Yazinin son satirlarina dogru inerseniz; "I'll end by telling a story" cumlelerinden sonrasinda anlatilanlari bulabilirsiniz.

Konusmanin son bolumunun kabaca cevirisi burada:

"Bir zamanlar, dunyanin en buyugu olan bir uygarligi mevcuttu.


Bir okyanustan bir okyanusa, kuzey iklimlerinden tropikal iklimlere ve collere uzanan bir super devlet kurmayi basarmislardi. Hukum surdukleri topraklarda farkli kokenlerden ve inanislardan yuz milyonlarca insan yasadi.

Dillerinden bir tanesi, dunyanin buyuk bir kesiminin evrensel dili ve yuzlerce bolgenin insanini birbirine baglayan bir kopru oldu. Farkli milletlerin insanlarindan olusan ordusu o gune kadar hic bilinmeyen bir huzur ve zenginlik ortami sagliyordu. Bu uygarligin ticaret agi Latin Amerika'dan Cin’e ve bu ikisi arasindaki tum alanlara ulasiyordu.

Icatlar bu uygarligin mihenk tasi idi. Mimarlari; yer cekimine meydan okuyan binalar insaa ettiler. Matematikcileri; bilgisayarin kesfini ve sifreleme sisteminin olusturulmasini saglayacak olan cebiri ve algoritmayi kesfetti. Doktorlari; insan vucudunu inceledi ve hastaliklar icin yeni tedaviler buldular. Gokbilimcileri; gokyuzunu inceledi, yildizlari isimlendirdi ve uzaya yolculugunun ve bu alandaki yeni gelismelerin onunu acti.

Yazarlari binlerce hikaye yazdi. Cesaretin, romantizmin ve olaganustulugun hikayelerini... Kendilerinden oncekiler, hakkinda dusunmeye bile korkarken, sairleri aski yazdi.

Diger milletler fikirlerden korkarken, bu uygarlik fikirleri gelistirdi ve yasatti. Digerlerinin sansurculeri gecmis uygarliklarin bilgi birikimlerini yok etmekle tehdit ederken, bu uygarlik bilgiyi canli tuttu ve bu birikimin diger uygarliklara ulasmasini sagladi..

Bugunku modern bati uygarligi bu izlerin pek cogunu tasiyor olsa da ben 800 ile 1600 yillari arasinda hukum surmus olan; Osmanli Imparatorlugu’nu, Bagdat, Sam, Kahire yonetimlerini ve Muhtesem Suleyman gibi parlak yoneticileri iceren Islam Dunyasindan bahsediyorum.

Her ne kadar bu uygarliga olan borcumuzun farkinda olmasak da, onun bize verdigi “hediyeler” mirasimizin cok onemli bir parcasidir. Teknoloji Endrustrisi, Arap matematikcilerin katkilari olmasaydi var olmayacakti. Mevlana gibi Sufi sair ve filozoflar “benlik” ve “gerceklik” kavramlarimiza meydan okudu. Suleyman gibi liderler bizlere “hosgoru” ve “yerel yonetim” kavramlarini kazandirdi.

Belki Suleyman'in liderlik orneginden bir ders alabiliriz: Babadan kendisine miras kalan bir liderlik degil, kendi cabasi, kisisel yetenek ve basarisi uzerine kurulu bir liderlikti.

Hristiyan, Islam ve Yahudi geleneklerini iceren; cok sesli, cok renkli- birbirinden farkli- bir toplumun tum yeteneklerinden yararlanan bir liderlikti.

Kulturu, surekliligi, cesitliligi ve cesareti besleyen bu tarz bir enlightened* liderlik, kesifler ve zenginlikle dolu 800 yili yonetti."

enlightened*: Highly educated; having extensive information or understanding.

Ceviri: tahin


20 January 2006

Yeni Nesil Turkce!

  • Gidiyorum............gidiom/gidiom
  • Geliyorum............geliyom/geliom
  • Yapiyorum...........yapiom
  • Oyle......................ole
  • Boyle.....................bole
  • Dogru....................doru
  • Iyiyim...................iim/ii
  • Geciyor.................gecio
  • Degisik..................deisiq/dei$ik vs
  • Eglence.................elence
  • Napiyorsun..........napion
  • Diger.....................dier

vs.vs seklinde devam ediyor. Zaten -ki eki, -de..-da.. ekleri hic bir sekilde kuralina uygun kullanilmiyor. Kardesim dahil yeni neslin buyuk cogunlugu bu sekilde e-mail ve blog yaziyor. Turkceciler de bu duruma elbette fena halde bozuluyorlar. E.. torunlar dedelerinin intikamini aliyor. Zamaninda osmanlicayi kirpip kusa cevirirken acimamislardi, simdi de yeni nesil onlarin kirpilmis turkcesine acimiyor.

Puzzle!










Bu aralar fena sardim!

19 January 2006

Jihad

Kutuphane'den Richard Bonney'in yazdigi, Sheikh Dr. Zaki Badawi'nin onsozunu yazdigi; Jihad-From Qur'an to bin Laden kitabini aldim.
Leicester Universitesi'nde Modern Tarih Profesoru ve bir cok enstitunun de yoneticisi olan Bonney'nin kitabi buyuk bir eksikligi kapatiyor. Cihad ile Islami Terorizm arasindaki cizgiyi cizmeye ve batida ozellikle 9-11 sonrasinda yanlis taninan ve tanitilan Islam ve Cihad kavramlarini aciklamaya calisiyor. En onemli vurgusu da "Islami Terorizm" kavrami uzerine. Henuz daha giris kismindayim, heyecanla okumayi bekledigim bolumler arasinda, cok genis yer tutan Osmanlilar bolumu var.

In this study, which is intended to be read both in West and in the Islamic world, a careful (and it is hoped, consistent) use of terms is employed. There is no such thing , in our view, as Islamic terrorism. There is terrorism perpetrated by violent Islamists, that is to say, by those who are acting in a political cause but who seek to motive people, gaining support and recruits thereby, by using the terminology of the faith of Islam, and in particular the ambiguous but key concept of jihad, the subject of this book.

This book is intend as a helpful contribution to such a process of dialogue, since it is clear that a "false consciousness", a misunderstanding of the nature of Islamic history, has potentially devastating consequences in perpetuating myths and misconception of the "other".

Texas'ta Musluman olmak!

Dunyada en hizla yayilan din islam. Sadece dogumlar araciligiyla degil, bireylerin din seciminde en cok tercih ettikleri din islam.
Ingiltere'de her 3 gunde 1 British musluman oluyor, Fransa'da 1950'lerden bu yana gunde 3 Fransiz muslumanligi tercih etmis . Bati, kendi topraklarinda hizla yayilan, vatandaslarinin tercih ettigi islama karsi cok ilgili. Belgeseller, kitaplar, arastirmalar surekli devam ediyor. Turkiye'de bu konunun herhangi bir yeri yok simdilik.

http://video.google.com/videoplay

Yukaridaki link Ingiliz Channel 4 kanalinda yayinlanan, Texas'ta, musluman olmus beyaz Amerikalilar uzerine hazirlanmis kisa bir arastirma/belgesel.

17 January 2006

Ordan Burdan..

Dun supermarkette coook beyaz ingiliz bir bayan, Hintli bir erkek ve yanlarinda da iki tane 12-13 yaslarinda esmer-Hintliye benzeyen tipleri ile oglan cocugu gordum. Kadin uvey annleri mi, gercek anneleri mi cozemedim bir turlu. Farkli milletlerden evliliklere aliskinim ancak bu sefer kafam karisti. Cocuklar tamamen babaya benziyor. Yaslari birbirine cok yakin duruyor ama ikiz gibi de durmuyorlar?! Kadin adamin is arkadasi, komsu gibi de durmuyordu cok. Kestiremedim...

7 yasindaydim. Ilkokul 3. sinif. Hayat Bilgisi dersinde ulkeler tanitilacak, bana da Japonya dustu. O zamanlar internet nerdeee peeh.. Ansiklopedilerden haril haril calistim dersime. Ancak arastirmaya bir basladim ki, aman Allahim! Neredeyse hayatim degisti! Ben artik bir Japon olmak istiyordum! Cocuk aklimla bana cok renkli ve farkli geldikleri icin mi oyle bir duyguya kapildim bilmiyorum ama istedigim tek sey; Japon kizi olmak ve Japonya'da Japon olarak yasamakti! Yasamaya karar verdigim ilk ulke Japonya'dir.
Gozlerimin cekik olmasi icin neler yapmadim ki! Bantlarla yapistirmaya, tokalarla cekistirmeye calistim ama ı-ıh! Olmuyor da olmuyor.. Buyuk hayalkirikligi idi benim icin. Ayrica ogrenmeye calistigim ilk yabanci dil de Japonca idi.
Japonca ve yazmayi ogrenmistim.

Cekikgozleri hep sevdim. Uzakdoguda yasamayi hep istedim. Baktim olmuyor, bu sefer de cekikgozlu birisi ile evlenmeyi istedim:) O da olmadi:)

Deli oluyorum cekik gozlu cocuklari gorunce:)

Iste o yuzden la panse gibi ben de Kore filmlerini cok seviyorum:)

Eski Dostlar!

Eski dostlar;
Kiminiz akademik kariyerinize devam ediyorsunuz, kiminiz yuksek binalarda is adami-is kadini olma yolundasiniz. Her halukarda bir PC basinda oturuyorsunuz. Internet neredeyse her gun elinizin altinda, size atilan bir maile "reply" tusuna basarak; "Senin de bayramin kutlu olsun!" demek bu kadar mi zor? Gectim artik bir mail atip da halimi hatirimi sormanizdan... Benim attigim maillere bir cevap verme tenezzulunde bile bulunmuyorsunuz.

Sirf birbirimizden kopmayalim diye mail grubu kurdum bir "merhaba" deme zahmetinde bulunmayanlariniz cikti. Madem selam vermeyecek kadar uzak durmak istiyorsunuz, neden posta kutunuza gelen maillerden birisine; "Cikarin beni bu gruptan" deme zahmetinde bulunmuyorsuz? Neyse zaten sonra ben kendi kurdugum grubun moderatorlugunu baskasina devredip kayboldum ortaliktan, gerci bazi dostlar; "tavsan daga kusmus dagin haberi olmamis" diyerek beni kendi capimda kapris yapmakla sucladi ama sallamadim.

Hayir cok da vefali bir insan olmaniz gerekmiyor ancak size gonderilen bir kutlama mesajina cevap vermeniz gerektigi terbiyesini bu yasiniza kadar almadiysaniz bu yastan sonra ben zaten ogretemem!

"Sorun ben de mi?" diye kendimi cok sorguladim, amma velakin aldigim tum duyumlar kendi aranizda da nedensiz bir kopuklugun hasil oldugu yonunde idi. Ayrica ayni hayirsizligin esimin basina da gelmis olmasi sebebiyle sorunun genel olarak "sizlerde" olduguna karar verdik.

Herseye zaman bulurken, eski dostlara bir merhaba demekten kaciniyorsaniz ne diyeyim ki ben size! Sildim sizi defterden. Haberiniz olsun. Ama yok haberiniz olmayacak cunku mail atip haber vermeyecegim bu sefer!

Orthoreksiya

Bugunku Hurriyet'te "Cagin yeni hastaligi Orthoreksiya" baslikli bir haber vardi. Katkisiz, boyasiz, kanserojen madde icermeyen besinleri tuketmeye calismanin yani saglikli beslenmeye calismanin adi hastalik olmus da haberimiz yok! Sinir oldum. Hayir, ben de ozenle katki maddesi icermeyen, dogal olan urunleri tuketmeye calistigim icin degil; kanserojen madde iceren urunleri yememeye ozen gosterenleri hasta olarak damgaladiklari icin!

Elbette isi abartip dogal beslenmenin gozunden vuranlar da vardir muhakkak (bakiniz evde inek besleyenler!) ama bu durumda bile onlara hasta denemez. Insan nasil istiyorsa oyle beslenir, cig sebze yemek istiyorsa cig sebze yer; cig et yemek istiyorsa cig et yer.. Kime ne!

Bir psikiyatrimiz de; "Ürünlerin ambalajlarını saatlerce inceler, o ürünün içinde kanserojen madde, hormon, boya, katkı maddesi olup olmadığına abartılı şekilde kafa yorar." demis. Amcacim, burda paketlerin uzerinde hazir yaziyor zaten, saatlerce okumaya gerek yok. Urun katki maddesi, boya vs icermiyorsa acikca ve gururla paketin uzerine amblemi yapistiriyorlar!

Neden daha sagliklisi varken gidip de kanserojen maddeleri iceren urunu alayim ki? Aliyorsam da neden bunun adi hastalik olsun ki!

Henuz bir yil olmadi, kanserojen maddeler iceren urunler aciklandi ve supermarket raflarindan indiler. Gecenlerde yeni bir madde adi aciklandi, o maddeyi iceren urunler de yakinda raflardan inecektir. Insanlar bilincli bir sekilde tepkilerini ortaya koyuyorlar. Kanserojen maddeleri iceren urunleri almayarak mesela!

Bu durumdan, yapay maddelerle insanlarin sagligiyla oynayan uretici firmalar zararli cikacak diye hic uzulmuyorum acikcasi. Zaten "yasasin anti-emperyalizm:)

Bir de "viva zapata" vardi ki sadece bunu okuyanlarin anlayabilecegi eski bir olaydir kendisi, mazi deriz biz ona:) Bunu okuyan eski dostlardan herhangi birisi de zaten $ip diye kim oldugumu anlar:))


.

12 January 2006

Gerry ve The Island!

Gerry ve The Island son izledigim iki film.
Once begendigimden baslayalim, The Island:
Insan klonlamanin muhtemel sonuclari uzerine kurulmus bir oyku. Efektler guzel, konu guzel, islenis guzel... Izlemezseniz bir sey kacirmis olmazsiniz ama izlerseniz de "niye izledim?!" diye uzulmezsiniz.

Konuyu cok da anlatmak istemiyorum cunku sanirim henuz Turkiye'de gosterime girmedi. Sahsen ben bir filmi izlemeden once hakkinda yazilmis yorumlari okumayi pek sevmiyorum.

Bir kac guzel gonderme vardi filmdi;

God Syndrome: Kisinin bir eylemin gerceklesmesinde araci/vesile oldugunu unutup; kendisini eylemin bizzat olusum kaynagi sanmasi durumu. Ozellikle doktorlarda cok gorulen bir durum. Sifayi verenin Allah (c.c) oldugu unutuldugunda nefs bizzat kendisini "yaratici" sanmaya kalkisabiliyor.

Aslinda God Syndrome her insanda var olan bir duygu. Nefs terbiye edilmedikce kendi varligini bizzat kendinden var saniyor. "Inaniyorum" diyenler de dahi varolan bir sendrom... Her kullandigimiz "keske" bu sendromun bir disavurumu.

Filmde de DNA'lerden insan kopyalayanlarin kendilerini o kopyalarin "yaraticisi" sanmalari, kopyalar uzerinde yasama/yok etme haklari oldugunu da sanmalarina sebep oluyor. Oysa ki sadece bir arac/vesile olduklarini, asil hukum verenin Allah (c.c) oldugunu unutuyorlar.

Diger bir gonderme, Hitler'in gaz odalarina idi. Az biraz tarih bilgisi olanlarin gozunden kacmayacak kadar barizdi:)

"Daha az insan" olduklari gerekcesi ile diger kabileyi katleden, kalanlari damgalayan Afrikali bir kabile uyesi ile, "daha az insan" olduklari gerekcesi ile klonlari damgalayan ve yok eden Amerikali bilim adaminin ozunde ayni barbarligi gosterdiklerinin vurgulanmasi da guzeldi. Insanoglunun ozunde ortak duygu, dusunce ve egilimler var. Mesele bu ozelliklerimizin kotu olanlarini ne kadar torpuleyebildigimiz.

Yani, "ben sana vali olmazsin demedim, adam olmazsin dedim" meselesi..

Gerry'i de yazmak istiyordum ama orda burda (bloglarda:)) dolasirken vakit gecti. En kisa zamanda Matt Damon ve Casey Affleck'in oynadigi filmin de yorumunu yapacagim inshallah.



.

10 January 2006

Eski Bayramlar..

Askiiiim.. Kasap bicagimi nereye koydun, bulamiyoruum:)

Bugun bloglardaki populer konunun eski bayramlar olacagi kesin:)
Ben de kendi eski bayramlarimi anlatayim bari:P

Cocuklugumda kurban bayramlari yaza tesaduf ediyordu efenim... Cok sevdigim teyzem ve kuzenler de her yaz tatile geldikleri icin benim icin cifte bayram oluyordu:)

Kurbanliklarimiz gunler oncesinden alinir, anneannemin on bahce ile arka bahce arasindaki genis gecis bolumune yerlestirilirlerdi. Korkak (akilli:)) bir cocuk oldugum icin babama kurbanligi sıkı sıkı tutturmadikca gidip de sevmezdim.

Arife gunu kinalarini yakardi anneannem. Bayram gunu arka bahcede, rahmetli dedemin kurban icin ozel yaptirdigi kuyunun basinda kurbanlar kesilir, iki bahce arasindaki ozel bolumde kurulan ozel techizat ile havadaki cengele asilir, yuzulur, bicilir, parcalanir vs.

Cok kucukken kesme islemlerini gormek icin can atan bir cocuktum. Pek oyle hassas bir insan olmayacagim o zamandan belliymis sanirim:) Bize izletmek istemezlerdi ama kuzenimle mutfak camindan olayi takip ederdik.

Biraz daha buyudugumde kurbanin temizlenme asamalarini asistan olarak izlemeye devam ettim. Bu arada kesilen etlerin eve tasinmasi islemlerinde bizzat gorev aldim.

Liseden itibaren kurbanin kesilme bolumu haric her turlu isleminde bizzat rol aldim efenim. Evet itiraf ediyorum kasaplik isinden zevk aliyorum ben:) Et, kan kokusu ve goruntusu midemi bulandirmiyor. Yalniz kanla fazla muhatab olunca biraz dokunuyor, yalan olmasin ama insan bir sure sonra eminim asar o problemi.

Bizim kasap ekibi bellidir; 30 yillik aile dostumuz&komsumuz Z. teyzenin oglu S. abi iki 4 ailenin 4 kurbanligini teker teker kurban etmek ile maratonu acar.

Annem, ben, yine S. abi ve Z. teyzenin gelini A. abla kurbanliklarin derilerini sisirme, yirtmadan yuzme, apandistlerini patlatmadan cikartma, ic organlarini ayirma ve kalan etleri parcalama gorevini yurutur. (Biliyorum ben bu isi ipuclari verdim, uzmani anlar:))

Z. teyzemiz ayrilan parcalari paketler, babacigim da cok isteklidir aslinda goreve istirak etmeye ama genelde deri yuzme isleminden sonra kimsenin ugrasmak istemedigi kafataslari kendisine teslim edilir:) Kafa yuzmek kadar zor bir sey yok kardesim. Bir kafa yuzecegime 10 koyun temizlemeyi tercih ederim:)

Parcalanan etlerin isi bitmemistir tabii. Evde, mutfaga serilen genis ortulerin uzerinde balta ile parcalama islemi devam eder.

Nerde eski bayramlar serzenisimin sebebine gelince; Efenim artik kucukbas almyor bizimkiler! Tam ben profesyonellesmisim, yaslandik, ugrasamiyoruz bahanesiyle buyukbasa gectiler yaa!
Buyukbas deneyimim yok maalesef.

Kurban yuzerken bir tane, bir tane de etleri balta ile parcalarken cekilmis iki fotografim var ki gazetelere: "Cani kadin kurbanlarini nasil parcaladi!" seklinde baslik attiracak kadar fotojenik:P

Bir de kesmeyi ogrenirsem tamamdir bu is:) Teorik olarak isi biliyorum, gozum kapali tarif ederim ama hic pratigim yok:)

Itiraf.com'da bir kac gundur yayinlanan itiraflar arasinda; sinirli bazi babalarin kurban kestikten sonra bir kac ay kuzu gibi olduklari yonunde itiraflar cikiyor. Ben de sinirli bir insanim aslinda, acaba ben de kessem ben de rahatlar miyim:P Butun sinirim, sinir oldugum insanlari kitir kitir dograyamamamdan mi kaynaklaniyor yoksa:) Hak etmeyenler de yok degil yani..

Su dunyada severek yaptigim nadir islerden bir tanesi kasaplik ve isimi ciddiye aliyorum. Tekliflere acigim:) Kariyer gidisatimi gozden gecirsem iyi olacak.



Ahh ahh nerde eski bayramlar... :)


.

Iyi Bayramlar!

Buyuklerin ellerinden, kucuklerin gozlerinden efendim...


PS: Photo by tahin;)

09 January 2006

Tokyo saati ile bildiriyorum!

Calvin'le ne kadar cok ortak noktamiz var:)
Ikimiz de genius, ikimiz de genius oldugunu acik acik soyleyecek kadar ukala, ikimiz de yarasa tipi uykucu, ikimiz de okuldan nefret eden varlik, ikimiz de toplumla catismada:))

06 January 2006

Turkiye'de Kus Gribi











Ah benim beşere yaranamayan halkim!
80 yilda 8 adim atabildin mi acaba?
Soz verenler goctu gitti, geride kalanlar begenmez oldu...
Cahil oldun, kurnaz oldun, fakir oldun, avam oldun, bagnaz oldun, tasrali, koylu oldun..
Senin derdin kimlere yuk oldu?
Kimin gercekten umurunda oldun?

Fotograflar Milliyet'ten



.

05 January 2006

Nerde bu millet? Nerde bu devlet!?


£1.20 olan tek kullanimlik Londra otobus bileti fiyati yeni yil itibariyle £1.50 olmustur! Bu demektir ki metro karti, haftalik ve aylik otobus kartlari da zamlanmistir! Vatana millete hayirli ugurlu olsun!

Kizil Ken adiyla maaruf Londra belediye baskani Ken Livingston (bakiniz, halkiyla birlikte toplum tasim araci kullanan, makam otosuz belediye baskani fotosu:)), "toplu tasimada daha ucuz, daha kaliteli" hizmet sozu ile bir kac yil once Londra sehir merkezine hususi arabalarin girisini "congestion charge" adi altinda gunluk £5 yaparak tarihe gecmis ancak bir sure sonra hem congestion charge'lara ufak ufak zam gelmeye baslamis hem de daha ucuz ve kaliteli sloganinin oznesi konumunda olan toplu tasim araclari sektirmesiz zamlanmaya devam etmistir.

PS: Congestion charge'dan kazanilan parayi toplu tasimaya yatiracaklardi sozde!

Konudan cikarilacak ders: Sosyalistim diyenden korkacaksin!



.

03 January 2006

Gelmis gecmis...

Gelmis gecmis en iyi aptal sarisin sakasi surda ;)

Eger ne sarisin ne de kadinsaniz ve sakanin pesine dustuyseniz..

Sakayi okuyunca geri donun, tekrar goruselim:)