09 September 2006

Buckingham Sarayi 2

Saraya girmeden once bahceye alindigimizi soylemistim. Daha bahcede iken fotograf cekme yasagi baslamisti. Ama tabii ortamda Turklerin oldugundan habersizdiler:) Biz Turklere bir is yaptirmak istiyorsaniz; yasak oldugunu, yapilmamasi gerektigini soyleyin yeter:) Mutlaka yapildigini goreceksiniz:))

Sarayin icinde fotograf cekme yasagi olmasini anlayabiliyorum, flaslar eserlere zarar veriyor diye istemiyorlar. Ancak bu yasagi niye daha on bahcede baslatiyorlar onu anlayamiyorum. Ustelik sarayin cikisinda, arka bahcede boyle bir yasak yok. Neyse, puslu da olsa bir fotografimiz var:)



Bayan ve erkek gorevliler lacivert, ciddi kiyafetler icinde calisiyorlardi. Tamami ceket, erkekler pantalon, bayanlar dizaltinda, uzun etek giymislerdi. Sadece bazi bayan gorevliler pelerinli idi.

Iceriye girdigimizde, havaalanindaki gibi cantalarimiz da, biz de x-ray kontrolunden gecirildik. Son ucak bombalama ihbarlarindan sonra, Buckingham Sarayi'na da sivi herhangi bir icecekle girmek yasakti.

Kontrol sonrasi alindigimiz yerde, 7-8 dilde hazirlanmis, gezecegimiz alanlari bize adim adim tanitip, anlatacak kulaklikli elektronik aletler dagitildi. Zaman zaman klasik muzigin de eslik ettigi elektronik rehberlik esliginde toplamda 19 oda gezdik yanlis hatirlamiyorsam.

Saray, kralicenin icinde yasadigi evi, calistigi is yeri, misafirlerini agirladigi misafirhanesi ayni zamanda. Kralicenin yatak odasi, mutfagi gibi magazinel :) bolumlerini gezecegimizi zannederken daha cok, muze diyebilecegimiz ihtisamli odalarini, salonlarini gezdik.

Buckingham sarayini gezerken, ayrintilardan, renklerden, altinlarin isiltisindan gozleri yoruluyor insanin. Dolmabahce sarayi cok sade ve insani dinlendiren bir ortama sahipti diye hatirliyorum.

Sansimiza, bu yil bir sureligine kralicenin kiyafetlerini de sergiliyorlardi. Kiyafetlerin sergilendigi odaya girdigimizde, hic bir odada olmadigi kadar buyuk bir kalabligin icine dustuk:) Cogunlugunu kadinlarin olusturdugu kalabalik bir turlu ilerlemek bilmiyordu:) Kralicenin 50'lere ve 60'lara ait kiyafetleri cok, cok guzeldi bence. Ancak sonraki yillarda terziyi degistirmis:) Gittikce zevksizlesmis bence kiyafetleri. Kiyafetlerin yanisira, taclari ve takilari da sergileniyordu. Cok zarif takilar vardi.

Kralicenin gunluk yasamini surdurdugu yerler de, gezip gordugumuz odalar gibi mi acaba? Mesela yatak odasi, oturma odasi da muze gibi mi? Gerci gordugumuz yerler zaten onun oturma odasi degil mi?:)

1.5 saatin sonunda arka bahceye ulastik.





Ilk cadir tuvaletlerin bulundugu cadir, ikincisi de hediyelik esya satilan dukkan.





Esime poz veren gorevli:)



Iste gercek "Turbanlilar":) Sih erkekleri saclarini kesmeden ve eslerinden baska kimseye de gostermeden, bu sekilde sakliyorlar. Turban (noktasiz u ile) bati dillerine, farsca "dulband", turkce "tulbent"ten gecmis bir kelime. Yani ulkemizde, sozde Anadolu'da tulbent kullanan kesim ile "turbanli" kesim arasinda kendilerince ayirim ve ayrimcilik yapmaya kalkanlar, Anadolu kadininin basortusu olan tulbenti ovup, kendi uydurma yaftalari olan turbani kotulerken turbanin aslen tulbent demek oldugunun farkinda degiller. Zaten bu kadar cahil olmasalar, bu kadar komik de olamazlardi.

The turban (from the Persian دلبنت, dulband via the Turkish tülbent) is a headdress, of Asian origin, consisting of a long scarf wound round the head or an inner hat. The turban comesin many shapes and sizes and color of turbans vary, with the cloth's length rarely exceeding 5 meters.





Kralicenin bahcesinde, esimin cektigi bu fotografi cok begendim. Yapraklarin hareketini cok guzel yakalamis.

Saray ve onundeki kucuk gol.







Ve bahcenin cikisi...



Sarayin arka sokagi...


tahin

07 September 2006

Ber'at Kandili

Nice kandillere inshallah.



tahin&ladybird

06 September 2006

Buckingham Sarayi

Her yil temmuz-eylul aylari arasinda Buckingham Sarayi ucretli olarak halkin ziyaretine aciliyor. Yillardir gitmek istiyordum, bu sene harekete gecmeye karar verdim. Sali gunu internetten biletleri ayirttik. Cumartesi gunu, metro calismalari yuzunden pek cok hat askiya alinmisti. Ordan oraya aktarma ile ulasim sorunlarini asarak St. James Station'a ulastik. Yaz vakti, yerli-yabanci turist kaynarken ortalik, tam da hafta sonlari mahvediyorlar ulasim sistemini. Boyle sacmaliklar sadece bizim ulkemizde olmuyor yani.





Burasi, metro istasyonundan kralicenin sarayina dogru giden yol. Yolun sonu sarayin onundeki meydana cikiyor.





Yerlere dokulen bu yapraklar, ellerinde ozel bir cubukla dolasip yapraklari, copleri cuvala dolduran isciler tarafindan toplaniyor. Calisanlarin cogunlugu gocmen ya da ilticaci.





Yolun sonu ve sarayin bir kismi.






Sarayin onundeki heykel grubu.






Altin mi acaba? Oyle olsaydi bu vakte kadar birilerini bir yolunu bulup yuruturdu herhalde:)








Basarili bir pazarlama calismasi ile Londra'nin sembollerinden birisi haline getirilen "London Eye" Devasa buyuklukteki bu "donmedolabin" her bir kapsulu 8-10 kisi aliyor. Tam bir donusu 30 dakika icinde tamamliyor. Isterseniz siz kapsullerin icinde iken fotografiniz cekiliyor ve cikista satin alabiliyorsunuz.







Meshur saat kulesi de sarayin onundeki meydandan gorunuyor.





Sarayin genel goruntusu. Hava o gun klasik Londra havasi idi. Kapali! Zaman zaman atistirdi ama yine de sicakti. Ertesi gun ise yazdan kalan bir gun yasadik.






Simdi geldik kralicenin meshur muhafiz askerlerine. Sarayin on bahcesindeki parmakliklarin onunde pek cok kisi askerleri izlemek icin toplanmisti. Bu askerler ciddiyetleri ile meshurlar:) Yanilmiyorsam, gectigimiz yillarda kralicenin ilk ve tek musluman muhafizi aralarina katildi. Yukardaki sahne nobet degisim sirasinda cekildi. Sirti bize donuk olan asker bir kac dakika nobetci askerlerin onunde durup bir seyler yapti ya da konustu ama anlayamadik:)







O kalpaklarla kisin usumuyorlardir da, yazin ne yapiyorlar bilemiyorum:) Acaba ne kadar maas aliyorlar diye kafa yorduk. Butun gun dikil dikil.. Bir de millet toplansin gun boyu merakli gozlerle seni izlesin:) Zor is..














Askerlerin nobet degisimi bittikten sonra, "ee sarayin on kapisi burasi, kapilar kapali, biz iceriye nerden girecegiz" diye bakinirken gorevlilere yoneldik. Sarayin yan kapisindan giriliyormus, bu sebepten bir kac yuz metre yuruduk. Tabi bizi sarayin on kapisindan buyur edecek halleri yoktu:) Iyi ki bir para verdik:P Kirmizi hali da isteyecegiz nerdeyse:)



Elimizde internetten alinmis rezervasyon kagidimiz vardi ancak onun gercek biletle degistirilmesi gerekiyordu. Esim o isle ugrasirken biz tuvalet derdine dustuk. Her yere yerlestirilmis gorevlilere iceride tuvalet bulup bulamayacagimizi sordugumuzda bize, 1.5 saatlik turun sonunda tuvaleti kullanabilecegimizi soylediler.



Arkadasim o kadar bekleyemeyecegini soyleyince en yakin tuvaleti sorduk. "Duz gidin, soldan ikinci sokakta" diye tarif ettiler ancak yol uzerindeki tarihi binalar metrelerce oldugundan, soldan ikinci sokaga ulasabilmek icin epey bir yurumemiz gerekti. Ustelik herhangi bir halk tuvaleti de bulamadik. O kadar turisti agirliyorlar, ustune bir de para aliyorlar ama dogru duzgun bir tuvalet hizmeti veremiyorlar. Ayni durum baska bir ulkede olsa burun kivirirlardi eminim! Sonunda arkadas bir pub'in tuvaletini kullanmaya karar verdi de, kriz cozulmus oldu.





Arkadasimi beklerken cektigim bir fotograf. AB'ye entegre olmus Ingiltere. Bu arada bayraklardan birisi AB bayragi, malumumuz, diger bayrak da 4 bolgeden olusan United Kingdom'in England yani Londra ve cevresinden olusan guneydogu bolgesinin bayragi. Bizim bildigimiz klasik Ingiltere bayragi aslinda Birlesik Kralligin bayragi. Galler bolgesi, Iskocya, Kuzey Irlanda da kendi ayri bayraklarina sahip.



Geri dondugumuzde esim sirada idi. Hep birlikte, oncesinde guvenlik kontrolunden gecirilecegimiz saraya girmeden once bir sure bekleyecegimiz bahceye girdik. Her 15 dakikada bir yeni bir grubu iceriye aliyorlardi. Son derece duzenli, sorunsuz, karmasadan uzak bir sistemle kisa sure bekleyip, kontrollerden gecip sarayin icine girdik.



Gezinin devami ve diger fotograflar kismetse hafta sonu. Hafta sonuna kadar yokum. Selamlar.





tahin

05 September 2006

Umuda Yolculuk...




Ingiltere'ye her yil, Turkiye'den ve Turkiye uzerinden Asya ulkelerinden pek cok kacak insan geliyor. Londra'daki kahvehanelere gitseniz, 5 dakika icinde, bir insan ticaret mafyasinin adamini bulup Turkiye'den bir yakininizi buraya getirtebilirsiniz. Fiyatlar, adam basi 10 bin sterlinden baslayip 20 bine kadar devam ediyor.




Kimisi Ingiltere'ye ayak basar basmaz polise basvurup iltica eder, kimisi de gizli bir sekilde girip kacak olarak yasamaya devam eder.



Bundan 3-3.5 ay once, Turkiye'nin guneydogusundaki sehirlerden bir tanesinden, 17 yasindaki bir genc kiz, Ingiltere'de gocmen olarak yasayan abisinin yanina yerlesmek uzere, mafya araciligiyla, kendisi gibi baska kacaklarla birlikte yola cikiyor.



Turkiye'den Ingiltere'ye, Uzakdogu ya da Afrika uzerinden dolasip gelenler vardir. O anki sartlar neyi gerektiriyorsa o sekilde hareket ederler. Turkiye'den once Tayvan'a, Sri Lanka'ya, Afrika'nin kucucuk ulkelerine gidip, oralardan Ingiltere'ye gelen insanlar taniyorum. Kimisinin yolculugu 1-2 ay surerken, kimisinin 6-8 ay surebiliyor.



Bu kizcagizin hangi ulkelerde dolasarak Ingiltere'ye geldigini bilmiyorum.



Henuz 17 yasinda, belki yasadigi sehirden hic ayrilmamis ve tek basina yolculuk eden genc kiz, muhtemelen Ingiltere'ye geldiginde nereye birakilacagini, abisini nasil bulacagini bilmiyordu. Sartlar neresini gerektirirse oraya birakilacaklardi. Buyuk ihtimal mafya abisine kizin yerini haber vererek abi kardesin bulusmasini saglayacakti.



Yolda tanistigi bir adam, belki memleketlisi, mafyanin adami, kim oldugunu tam olarak bilemiyoruz ancak buyuk ihtimal guneydogulu bir adam, kiza babacan tavirlarla yaklasiyor. "Biz sana abini bulmana yardim ederiz, merak etme.. vs"



Tanistigi adamin kendisine yardim edecegini zanneden genc kiz, Ingiltere topraklarina ayak bastigi zaman kendisini abisinin yaninda degil, bir genelevde buluyor maalesef.



Kardesinin 3-3.5 ay once Turkiye'den yola ciktigi halde hala Ingiltere'ye ulasmamasi uzerine abi aramalara basliyor. Ve kardesinin izini buluyor. Bir aksam, Ingilizce bilen bir tanidik ve bir arkadasi ile birlikte kardesinin bulundugu sehre gidiyorlar. Ingilizce bilen kisi genelevi ariyor ve ingilizce konusarak kizi, daha onceden ayarlanmis, tanidiklarina ait bir eve getirmelerini istiyor. (Daha dogrusu ismarliyor!) Iri yari 2 koruma ile eve servise goturulen genc kiz, evin arka bahcesinden kacip, kendisini bekleyen arabaya ulasiyor. Kizi kacirip kurtariyorlar. Kiz, yol boyunca abisi ile bile konusmuyor.



Kiz kacak oldugu icin hic bir zaman polise haber vermiyorlar. Yine kacak oldugu icin hastaneye ya da psikiyatriste goturme ihtimalleri yok. Su anda, nispeten guvenli bir yerde. Kendisi ile ilgilenen bir buyuk var. Abisi, kardesinin intihar etmesinden korkuyor.




Insan Ticareti




Fotograf: tahin

04 September 2006

Steve Irwin


Dun aksam televizyonda, The Crocodile Hunter/Timsah Avcisi olarak bilinen belgesel programini izliyordum. (Evet televole yerine gercekten belgeselizleyengillerdenim:)) Avustralya'li Steve Irwin, 9 yasinda timsahlarla oynamaya baslamis bir dogasever. Australia Zoo'nun sahibi.



Sanirim programlari Turkiye'de de gosteriliyor. (Televole yerine gercekten begeselizleyengiller bilir:)) Dunyanin cesitli yerlerindeki timsahlari ozel tekniklerle yakalayarak tedaviye ihtiyaclari varsa tedavi ediyor, saglikli kosullara ihtiyaci varsa onlara uygun yerler insaa ediyor, dogal ortamlari, yasam kosullari ile ilgileniyor...



Dun aksam programi izlerken uzun uzun dusundum. Guzel isler yapan tum insanlar icin oldugu gibi onun icin de; "Keske musluman olsa, musluman olarak vefat etse ve yaptigi bu guzel islerin sevabini alsa" diye icimden gecirdim. Eger kendisine bir sey olur da ölürse, cok kimsenin yanina yaklasmaya korktugu bu vahsi timsahlarla kim ilgilenecek, acaba ölümü bir gun bu timsahlardan birisinin disleri arasinda mi olacak.. diye dertlendim.



Musluman olmadan ölse bile, Peygamber Efendimiz'in halasini azad eden Ebu Leheb'in bile sirf bu hareketinden dolayi cehennemde hararetinin belirli bir sure icin azaltildigini hatirladim. Insanoglunun emrine verilmis ancak surekli zulme ugrayan hayvanlara sefkat gosteren Steve de bu cabalarini karsiliksiz birakmayacak bir Rahmet'in kulu sonucta... Derdini soyleyecek dili olmayan, ne kadar vahsi olsalar da insanoglunun zekasi ve ne yazik ki merhametsizligi karsisinda savunmasiz kalan hayvanlarin derdine kosan birisinin olmasi Rahmet'in bir tecellisi degil mi?



Steve icin biraz huzunlu cokca umutlu dusuncelerle kapattik dun geceyi. Bugun haberlerde, Steve Irwin'in öldüğünü öğrendim:( Onun hakkinda dusunduklerimden 4-5 saat sonra kadar ölmüş.



Avustralya aciklarinda, bu sefer denizlerin ölümcül hayvanlari uzerine hazirladigi belgesel cekimleri sirasinda, bir vantuza cok fazla yaklasmis. Hayvanin tam uzerinde iken, vantuzun ignesini gogsune saplamasi sonucu hayatini kaybetmis..



Su testisi su yolunda kirilir demisler. Topragi bol olsun. Timsahlar bu sefer timsah gozyaslari dokmeyecekler, sanirim gercekten aglayacaklar.



Bu gibi durumlarda abdala malum olur derler. Zaman zaman da aptala malum oluyor iste.




02 September 2006

Aristokrat tahin!



Ayrintilar Cok Yakinda!





tahin