14 April 2006

En Buyuk Bilmece...

Zamanin olmadigi bir zamanda yasananlar...

EZELIN SIRRI

Allah, kendi guzelligini seyretmek, kendi bilinmezliginin sonsuz bestesindeki ahenkleri duymak icin evrenleri yaratti ve ezel boyle dogdu.

Melekler, ruhlar, nefsler ve gonul ve bunlarin dekorunda yasayan bitmeyen guzellikler... Iste ezel.

Cennet hikmetinde seyrettigimiz sonsuz sevdalar, binbir isik, bitmeyen hazlar... Ve iste ezel.

Icice guzelliklerin ilahi raksinda birbirini kovalayan asklarin mekansiz iklimi... Ve iste ezel.

Ne boyutlarinda madde kafesi
Ne dusuncelerinde kabus
Ne yureklerde vesvese
Ne umutlarda sonen zaman kaygusu
Ne duygularda ayrilik korkusu

Iste ezel! Taptaze ve serin. Dunyamizin derinlerinde esen seher gibi.

Zaten seher ezelden bir anlik hatiradir bizlere.
Ezeldeki zevk her zerremize sinen dayanilmaz bir sevda nagmesidir.

Ezeldeki boyutlar ve mekan ince bir tul gibi ilahi rakslarin pesinde suzulur. Ezelde renkler icice birbirini kovalayan sarkilar gibi canlidir. Her yeni oyku hayallerin otesinde yeni bir sehrayin sergiler. Her yasanan guzellik sanki yeni bir ihtisamin baslangicidir. Yine ezelde ayrilik bir guzelden baska bir guzele gecisin turkusudur. Dunyada esyayi esir alan zaman, ezelde zevklere mahkumdur....
...

Evet Allah kendi guzelligini seyrediyordu sanatinin sonsuz nakislarinda. Ilahi sevginin her dalgasi, yeni bir ihtisami sergiliyor, sonsuz besteye yeni bir cennet sahnesi ekliyordu. Sonsuz zerrelere can veren bu ezel sirri rahman hikmetiyle hep sevdali, hay sirri ile hep taze ve canliydi...
...

Elbette tum guzellikler Allah'tandir ve hazlar, sevdalar da O'nun sirri.
...

Bu ruyalardan guzel gercek hayatin ufkunda, ezelin sinesinde bir an bir ask firtinasi dogdu. Her varligin en derin noktalarindan, ozunden, dayanilmaz bir hazzin alev alev yakan zevki tum guzellikleri sariverdi. Sanki tum rakslarin, guzelliklerin her noktasindan isik isik bir baska senfoni parlayiverdi.


Bu ask firtinasi neydi? En derinlerimizden bizi sarsan bir seda mi, bir arzu mu?

Ve siddetinden mekansiz firlayan bu muhtesem beste, her zerreye ve sonsuz mesafelere yayiliverdi. Ezeli her yerinden titreten, nagmelerin en guzeli, sozlerin en muhtesemi.. Evet Allah emrediyordu tum mekanlarin ozunden:

-Elestu birabbikum (Ben sizin rabbiniz degil miyim?)

Bu ask firtinasinin bestesi, bu muhtesem sedanin bitmez dalgalari halinde sonsuz zaman ufuklarina yayildi. Yitirdigimiz hafiza bandi arkasinda, izlerini gonul ekraninda sezdigimiz dayanilmaz sevda ve cazibe hep bu muhtesem sedayadir. Zaman baslar, akar biter fakat ask firtinasi bitmez.

Bilmedigimiz mutlulugu bu yuzden caglar boyu arar dururuz. Bu yuzden cennet kokulari asiklari sarhos gibi dolastirir aramizda. Ve yureklerimizde bu yuzden esrarli bir ozleyisin nagmeleri titresir durur.

Bu yuzden guzeli arar, bu yuzden cirpinan yuregimizin ardindan cilgin gibi kosariz. Bu yuzden asklar, sevdalar taze baharin sirrinda nokta nokta dolasir dunyamizda. Ve ezel bu yuzden hep hasrette yasanir, tukenmeyen ayrilik acisi hep bu yuzdendir.

ELEST MECLISI

Evet simdi ezelin billur sinesinde alev alev yanan, nur nur parlayan ve idraklerin her noktasinda soluyan bir bste vardi:


-Elestu birabbikum.

Butun varliklar enfuslerinden ve afaklarindan onlari saran bu muthis ilahi sevda bestesi ile sarsiliyordu. Ve hersey sanki sonsuz bir hazzin doyulmaz atesinde kavruluyor ve eriyordu.


Sonra bu haz muthis bir hasyete dondu.


Ve sonra varliklarin, boyutlarin, ruhlarin sonsuz sahillerinde mecaller tukeniverdi. Dayanilmaz guzelliklerin mekanlari zerre zerre alevlenmis gibi bu muhtesem nagmenin sirrinda eridi.


Bu muthis emir oylesine kudretliydi ki, sanki her varligin icinde yeni bir an yaratiyor, sonra da susan her noktayi mekanda siliyordu. Varliklarin ozunde isiklar tek tek sonuyor, sonsuz yokluklara donuyordu.


Dusuncelere mecal veren idraklerin ozunde bile yalniz bu ilahi sevda cinliyordu:

-Elestu birabbikum.

O ana kadar yalniz seyredilen ve yasanan guzellikler sanki simdi hay sirri ile canlanmis, dile gelmis, bu ilahi emir seklinde yansimisti. Dusunce ve idrakin mekanlarinda her varlik ilahi sanatin binbir parlayisini goruyor, seziyor, yasiyor fakat o ilahi emrin dalgalarina dayanmaya mecal bulamiyordu.

Cunku tum varliklar idrak mekanlarinda bu sedadan baska dayanacak, tutunacak, mecal bulup cevap verecek bir nokta bulamiyordu. Her varligin ozunde bir cikis imkani, esrarli bir kurtulus umudu titresiyor, fakat kimse bu mechul noktayi bulamiyordu.

Evren tum bu emrin ihtisami ile dopdoluydu. Ruhlar bile siginip soluyacak bu mechul noktayi sezememisti...

Ve sonra tum varliklar mecalsiz kul yiginlari gibi solmaya basladi. Boyutlar cucelesti, sonra yavas yavas durulmeye basladi. Mekanlar birbirinden hayal gibi uzaklasiyordu. Yalniz gonullerin en uzak noktalarinda bir niyaz titresiyordu. Evet, belki de belli belirsiz bu niyaz disinda hersey soluyor, tukenip bitiyordu.

Bu panigin nedeni, varliklarin kendi mekanlarinda tutunacak bir nokta aramalari idi. Sanki bu ilahi emre cevap verebilmek icin her esya nefs perdesinde bir mecale siginmak cabasina dusmustu. Bu ise gercekte bir benlik cikmazi idi. Halbuki evren, enfus ve afak ile mekanin her noktasinda ilahi guzellik ve kudretle dolu idi. Ve benlik bu andan itibaren kendine ayri bir mekan aramak, kimlik aramak gafletini temsil edip duruyordu.

Ezelin solgun cehresinde birdenbire bir mucize dogdu. Sonsuz mekanlarda yeni bir ask nagmesi raksetti. Yepyeni bir guzelligin hayat veren cazibesi tutusuverdi:

- Beli (evet) Rabbimizsin.

Bu sir, Fahr-i Kainat Efendimizin kalbinden cosup gelivermisti.

Bu hamd seli, evreni yeniden taptaze bir hazza bogdu. Sanki sonsuz guzelliklerin kapanmaya yuz tutan goncasi yeniden aciliverdi.

Kimdi ezelin sinesinde bu seda naksi, kimdi bu guzeller guzeli?

Kimdi evrenleri tukenmislikten kurtaran bu hamd selinin sirri?

Hamd ihtisami icinde kullugun en muhtesem noktasinda evreni saran bu niyaz, perde perde gonullerde tutresen umutlari alevledi. Ona en yakin olanlardan halka halka "beli" niyazlari yukseldi. Ruhlar tek tek dogan yildizlar gibi bu isiklardan mecal bulup parladilar. Ve evren Fahr-i Kainat gonlunde bir gonca gibi aciliverdi.

Ve tum varliklar kullugun sonsuz zevkine erdi...

Mekanlar renk renk ilahi guzelligin sirrindan yeni ask sarkilari bsteledi.

Galaksiler, atomlar bu hamdin coskusu ile sema ederek kader perdelerinden iniverdiler. Atomlar ozunde sonsuza dek Allah'i zikreden, birbirinden guzel sarkilar dogdu. Sonsuz isik dunyalarinda tukenmeyen isik solenleri basladi.

Ve cennet perde perde bir gelin gibi ilahi guzellikleri sonsuz boyutlara sergileyiverdi.

Simdi ezelde yepyeni bir can, binbir pirilti raksediyordu. Ve onlarin merkezinde, Efendimizin gonlunde hamd niyazi cosuyordu suresiz.

Muhammed (SAV) hamdinden tum evrenlere isik isik zikirler yayildi. Melekler sonsuz hazlarin coskusunu yine mekanlarin otesine, yeni alemlerin sinirsiz ufuklarina yaydilar.

Allah, bu buyuk bayram gununde Efendimze evrenin en buyuk iltifatini yapti:

-Levlake levlak, lemma halaktu'ul-eflak (Sen olmasaydin alemleri yaratmazdim)

Iste; "Ben Allah iken, meleklerimle beraber Peygamberime salat u selam ederim. Ey insanlar, siz de salat u selam getirin, ona ileteyim*" ayeti bu gercekleri yansitmaktadir.


*Enbiya Suresi, ayet 107


Onk. Dr. Haluk Nurbaki

Gonul Penceresinden Fahr-i Kainat Efendimiz

1 Comments:

Anonymous Anonymous said...

blogunuzu baska bir bloga bıraktıgınız yorumlar kısmında okudum, ve inceledim..

Dr.Haluk Nurbaki sanırım hayatta değil, kendisini sağlığında hiç izleme veya dinleme fırsatım olmadı, fakat bir arkadaş toplantısında kendisinin vefatından hemen önce televizyonda anlattığı bir hikayesini dinleme fırsatım oldu, anlatan arkadaşın da samimiyetiyle gözyaşlarıma engel olamadım..

eve gelir gelmez aklımda kaldıgı kadarıyla not ettim..keske Nurbaki hocadan dinleme fırsatım olsaydı, yada o tv kayıtlarını bulma ve size de ulaştırma imkanım olsaydı..eminim sizde cok etkilenirdiniz..

neyse, bir şekilde blogunuzla ve sizle tanışma fırsatını bulmus oldugum için mutlu oldum, özellikle bu yazıyı okumuş olmaktan..

Rabbim Nurbaki Hoca'nın da mekanını cennet eylesin, cennetinde cemalini görmeyi, Peygamber Efendimize (sav) komsu olabilmeyi nasip etsin...

sevgiler,

hanzade

4/30/2006 02:26:00 pm  

Post a Comment

<< Home