Fotoğraftaki Su
Sibel Eraslan
Eliyle, bardağın ağzını kapadı: "Su içerken dikkat ederiz kızım…" dedikten sonra, konuşmasına devam etti. Elimdeki sürahi, ateş kesilmişti sanki, içindeki su kor gibi yanarak, neredeyse ellerimden yuvarlanıverecek… Oysa, yetmişlerdeki yaşına rağmen, iki saati aşan bir coşkuyla Ehli Beyt'i anlattığı konferansından sonra, belki susamış olacağını düşünerek su tutmuştum Üstad'a…
Rahmetli Dr.Haluk Nurbaki hoca, dünya gözüyle tanımış olduğum, en büyük Ehli Beyt aşıklarındandı. Bu özel hatıraların bende saklı kalmasına hep özen gösterdim. Hazreti Hüseyn derken, içindeki hıçkırıkları ve gözlerindeki mahzun ateşi neredeyse ellerinizle tutacağınız gelirdi. Hep hamdeden bir lisanı hal içindeydi, ama, su'ya biraz kalbi kırıktı Hüseyn'den dolayı.
Madem o Evlad-ı Resul, kana kana içememişti… Madem o Cennetin iki küpesinden biri, ciğerleri susuzluk ateşiyle parça parça olarak veda etmişti bizlere… Madem o Nebi emaneti, suya varmak isteyen avuçlarından oklanarak yarelenmişti… Madem Ehli Beyt'in su'ya ahdı kalmıştı… İşte bu ahdın hürmetine, uluorta su içmez, kana kana su'ya elbette doyamazdı…
El alem içinde, su'yu başına diktiği hiç görülmemişti, ben onun yalnız başınayken de su ile bir gönül davası olduğunu hep zannettim. "Su içerken dikkat ederiz kızım…" cümlesi de, böyle özel bir edep vasiyeti, paylaşmak istedim.
Paylaşmazdım aslında, bana yapılmış bir tavsiye zira… Kimseyi ilzam etmez.
Fakat, bir Ramazan günü hem de ulusal-resmi bir protokolde, hiç de gerekmediği halde, objektiflere su içerken poz veren Reisi Cumhur'umuzun fotoğraflarıdır beni tahrik eden…
Ben burada, kimseyi oruç tutup tutmamakla yargılamıyorum. Fakat, seksen yıllık devlet geçmişimizde, bir Ramazan günü halkının karşısında, oruç tutmadığının altını çizmek istercesine uluorta "su içen" başka bir devlet başkanımız yok… Halkının kutsallarıyla bu kadar açık ara bariyer kurabilmiş nadir bir kişi olarak tarihe geçirttiği o fotoğraf… Su'ya dair tarihi kalp kırıklığımızı bir kere daha hatırlattı bana da, bu yüzden yazıyorum…
İlla su…
İnsanların su içmediği, içemediği, su ile imtihan olduğu, suya yasaklandığı bir vakitte, göstere göstere su içmenin ardında, çok açık bir kötü kalplilik duruyor zira. Hele ki su'yun, çok önemli imgesel bir arka planı varsa içinde yaşadığınız toplumun nazarı itibarında… Size de bir devlet idarecisi olarak o hatıraya hürmet etmek düşer, zira siz bu milletin aynadaki aksi gibisiniz… Siz milleti temsil ediyorsunuz, siz o inançlarını, batıl ya da dini olsun hiç umursamadığınız, hatırını hiç önemsemediğiniz ve sormadığınız, hatta aşağı bulduğunuzu hemen her fırsatta ifade ettiğiniz o milletin bir parçası ve simgesisiniz… Siz devlet reisimizsiniz. Bizi sevmeseniz de, sevdiklerimizi sevmeseniz de bu böyle…
Biz Ehli Beyt'i çok severiz efendim, biz cennetin Efendisi Hüseyn'imizi de (ra) çok severiz efendim… Ve biz, ona Kerbela günü bir avuç suyu çok görenleri hiç sevmeyiz. Ona dünyayı dar edip, ciğerlerini susuzlukla kavuranları, onu ve kundaktaki evladını dudaklarından avuçlarından oklayarak suya yasaklayanları da hiç sevmeyiz… O, yanarken, kana kana su içenleri de… Hiç ama hiç… Ne sevdik ne affettik…
Oruç, Hüseyn'e yaklaşmaktır biraz ve onun susuzluğuna… Oruç, Kerbela giysisini giyinebilmektir biraz… Oruç, yapayalnız bırakılmayı prova etmektir biraz…
İslâm da güzel ahlaktır. Dolayısıyla, oruç dışı zamanlarda bile, edepli ve ölçülü olmayı davet eder iç sesimiz… Bu yüzdendir ki, sahir zamanlarda bile, "su içerken" dahi, "dikkate" davet eder, büyüklerimiz bizleri…
Ben, cumhurbaşkanımızın bir Ramazan günü, su içişini seyrederken, en çok bunları hatırladım. İçimde tuzla buz olan bir şeyleri, büyük bir şangırtıyla kırılan, darılan bir ruhun sesini işittim. Avuçlarım, Kerbela'da vurulan Ehli Beyt gibi sızladı…
Vakit Gazetesi. 29 Kasım 2003
Alinti: Nurbaki.Com
tahin
Eliyle, bardağın ağzını kapadı: "Su içerken dikkat ederiz kızım…" dedikten sonra, konuşmasına devam etti. Elimdeki sürahi, ateş kesilmişti sanki, içindeki su kor gibi yanarak, neredeyse ellerimden yuvarlanıverecek… Oysa, yetmişlerdeki yaşına rağmen, iki saati aşan bir coşkuyla Ehli Beyt'i anlattığı konferansından sonra, belki susamış olacağını düşünerek su tutmuştum Üstad'a…
Rahmetli Dr.Haluk Nurbaki hoca, dünya gözüyle tanımış olduğum, en büyük Ehli Beyt aşıklarındandı. Bu özel hatıraların bende saklı kalmasına hep özen gösterdim. Hazreti Hüseyn derken, içindeki hıçkırıkları ve gözlerindeki mahzun ateşi neredeyse ellerinizle tutacağınız gelirdi. Hep hamdeden bir lisanı hal içindeydi, ama, su'ya biraz kalbi kırıktı Hüseyn'den dolayı.
Madem o Evlad-ı Resul, kana kana içememişti… Madem o Cennetin iki küpesinden biri, ciğerleri susuzluk ateşiyle parça parça olarak veda etmişti bizlere… Madem o Nebi emaneti, suya varmak isteyen avuçlarından oklanarak yarelenmişti… Madem Ehli Beyt'in su'ya ahdı kalmıştı… İşte bu ahdın hürmetine, uluorta su içmez, kana kana su'ya elbette doyamazdı…
El alem içinde, su'yu başına diktiği hiç görülmemişti, ben onun yalnız başınayken de su ile bir gönül davası olduğunu hep zannettim. "Su içerken dikkat ederiz kızım…" cümlesi de, böyle özel bir edep vasiyeti, paylaşmak istedim.
Paylaşmazdım aslında, bana yapılmış bir tavsiye zira… Kimseyi ilzam etmez.
Fakat, bir Ramazan günü hem de ulusal-resmi bir protokolde, hiç de gerekmediği halde, objektiflere su içerken poz veren Reisi Cumhur'umuzun fotoğraflarıdır beni tahrik eden…
Ben burada, kimseyi oruç tutup tutmamakla yargılamıyorum. Fakat, seksen yıllık devlet geçmişimizde, bir Ramazan günü halkının karşısında, oruç tutmadığının altını çizmek istercesine uluorta "su içen" başka bir devlet başkanımız yok… Halkının kutsallarıyla bu kadar açık ara bariyer kurabilmiş nadir bir kişi olarak tarihe geçirttiği o fotoğraf… Su'ya dair tarihi kalp kırıklığımızı bir kere daha hatırlattı bana da, bu yüzden yazıyorum…
İlla su…
İnsanların su içmediği, içemediği, su ile imtihan olduğu, suya yasaklandığı bir vakitte, göstere göstere su içmenin ardında, çok açık bir kötü kalplilik duruyor zira. Hele ki su'yun, çok önemli imgesel bir arka planı varsa içinde yaşadığınız toplumun nazarı itibarında… Size de bir devlet idarecisi olarak o hatıraya hürmet etmek düşer, zira siz bu milletin aynadaki aksi gibisiniz… Siz milleti temsil ediyorsunuz, siz o inançlarını, batıl ya da dini olsun hiç umursamadığınız, hatırını hiç önemsemediğiniz ve sormadığınız, hatta aşağı bulduğunuzu hemen her fırsatta ifade ettiğiniz o milletin bir parçası ve simgesisiniz… Siz devlet reisimizsiniz. Bizi sevmeseniz de, sevdiklerimizi sevmeseniz de bu böyle…
Biz Ehli Beyt'i çok severiz efendim, biz cennetin Efendisi Hüseyn'imizi de (ra) çok severiz efendim… Ve biz, ona Kerbela günü bir avuç suyu çok görenleri hiç sevmeyiz. Ona dünyayı dar edip, ciğerlerini susuzlukla kavuranları, onu ve kundaktaki evladını dudaklarından avuçlarından oklayarak suya yasaklayanları da hiç sevmeyiz… O, yanarken, kana kana su içenleri de… Hiç ama hiç… Ne sevdik ne affettik…
Oruç, Hüseyn'e yaklaşmaktır biraz ve onun susuzluğuna… Oruç, Kerbela giysisini giyinebilmektir biraz… Oruç, yapayalnız bırakılmayı prova etmektir biraz…
İslâm da güzel ahlaktır. Dolayısıyla, oruç dışı zamanlarda bile, edepli ve ölçülü olmayı davet eder iç sesimiz… Bu yüzdendir ki, sahir zamanlarda bile, "su içerken" dahi, "dikkate" davet eder, büyüklerimiz bizleri…
Ben, cumhurbaşkanımızın bir Ramazan günü, su içişini seyrederken, en çok bunları hatırladım. İçimde tuzla buz olan bir şeyleri, büyük bir şangırtıyla kırılan, darılan bir ruhun sesini işittim. Avuçlarım, Kerbela'da vurulan Ehli Beyt gibi sızladı…
Vakit Gazetesi. 29 Kasım 2003
Alinti: Nurbaki.Com
tahin
0 Comments:
Post a Comment
<< Home