25 June 2006

Paddington Station ve civari

Bugun sabah, 10 treniyle East Grinstead'den Oxford'a gitmek icin yola ciktik. Uzucu bir sebepten Oxford'da bulunmak zorunda olan bir arkadasimiza destek olmak icin gidecektik. Ancak tren hareket ettikten az sonra, Londra'da bulusacagimiz arkadaslar aradi ve aksam 6'dan once arkadasimizla gorusemeyecegimizi soylediler.


6 bizim icin gec oldugu icin Oxford'a gitmekten vazgectik. Yola da cikmis bulundugumuz icin hic olmazsa Londra'daki arkadaslarla gorusup oyle geri donmeye karar verdik.



1 saat sonra Victoria Station'daydik. Pazar sabahi saat 11 olmasina ragmen etraf cok kalabalikti. Ozellikle turistler ve cocuklari ile muze, akvaryum, park vs gezisi yapmak icin yola cikmis anne-babalar kalabaligi olusturuyordu.




Victoria Station'dan sonra metro ile Paddington'a gectik. Yolda, sanirim usuttugum icin bobreklerim sancilandi. Cok sukur ki fazla uzun surmedi. Bobrek yetmezligi ceken insanlari konusup hem onlara dua ettik, hem halimize sukrettik. Tevafuk, bugunku Hurriyet gazetesinde, Turkiye'deki 40 bin kisinin bobrek nakli bekledigi yaziyordu. Organ mafyasini yok edebilmek icin organ naklini yayginlastirmak gerekiyor. Umarim yakin zamanda yapay organ calismalari olumlu bir sonuca ulasir.


Arkadaslar gelene kadar etrafta bir kac tur attik. Paddington Station'dan dogrudan Heatrow havaalanina, Ingiltere'nin diger sehirlerine trenler ve Polonya'ya ve Ingiliz sehirlerine otobusler oldugu icin, ellerinde bavullarla ortalikta dolasan, yerlerde otururak veya yatarak gelecek treni bekleyen insanlariyla istasyon kucuk bir havalaanini andiriyordu.

Fotograf makinasini yanimiza almadigimiz icin fotograflar oldugu kadar cikti artik:)




Burasi, genis bir kare blogtan olusan istasyonun "Paddington Station Hilton" cikisinin az ilerisi. Sag tarafta Hilton Oteli gorunuyor. Kirmizi otobus ve siyah, "minicab" yani ticari taksiler Londra'nin klasik simgeleri arasinda.

Minicab soforu olmak icin cok zorlu ve uzun bir calisma sonrasi, cok zor bir sinavi gecmek gerekiyor. Londra'nin butun caddelerinin, sadece ana caddelerin degil ara sokaklarin dahi isimlerini ezbere bilmek ve musteriyi, gitmek istedigi yere, bulundugu noktadan en kisa yol guzergahi ile goturebilmek gerekiyor. Istanbul'un taksicileri ile karsilastirinca biraz farkli bir durum tabii:)

Fotografin solunda; Metropolitan Railway Paddington Station yazan bir bina var ancak o bina eski tren istasyon binasi buyuk ihtimal. Asil istasyon tam karsi istikamette kaliyor cunku.



Burasi da sola bakinca. Binalar Nisantasi'ni hatirlatti bana. Neyse ki insanlar, Nisantasi insanlarini hatirlatmiyor:)

Parasi olan ama gorgusu olmayan zenginlerimizin, hem parasi hem gorgusu hem de insanligi olan Ingiliz zenginlerini tanimalarini isterdim. Ingiltere'ye Turkiye'den ozellikle yaz aylarinda turistik amacli gelen zengin Turk vatandaslarimiz 500 metre oteden goze carpiyorlar.Bir bakista Turk olduklarini anlayabiliyoruz. Cevrelerindekilerin haberi olmasa da; onlara tepeden bakislarindan, kaprisli tavirlarindan, klasik kompleksli-kibirli davranislari ile 5 karis asik olan ve icten/samimi bir gulus goremedigimiz yuzlerinden... Arkadaslar, amiyane tabirle; sizin kaprisiniz burada sokmez:) Siz Nisantasi'nda, Bagdat Caddesinde, kendi kucuk dunyanizda yasamaya devam edin. Buranin "esitlikci" havasi sizi bozar:)







Paddington Hilton Hotel'in karsidan gorunusu. Guzel bina.






Bu otobusler Londra'nin merkez bolgesinde, turistik binalarin ve gorulecek diger turistik alanlarin civarinda dolasan otobusler. Biraz pahali bir bileti var ancak aldiginiz bilet gun boyu gecerli. Istediginiz durakta inebilir, civari gezebilir ve bir sonraki otobusle yolunuza devam edebilirsiniz. Isterseniz tum gununuzu otobuste gecirebilirsiniz. Her otobuste ayrica bir de rehber bulunuyor ve bilgi veriyor.



Londra'da yasayanlar genelde, "Nasil olsa her zaman gorurum, giderim" mantigi ile turistik yerleri gezmeyi ihmal ediyorlar. Londra disindan gelenler, Londra'da yasayanlara gore daha fazla yer gezip goruyor:)




Tanidigimiz Hintli bir cift, Hindistan'dan gelen misafirlerinin Londra'yi gayet guzel gezip dolastiklarini, kendilerinin gormedigi hatta gitmedigi yerlere gittiklerini soylemisti. Misafirleri gordukleri yerleri anlatirken bizimkilerin oralari bilmiyor olmasi da elbette ufak capta dalga gecmelere yol aciyormustu. En sonunda kari koca bir gun, "Yeter artik bu kadar, o kadar bu sehirde yasiyoruz, bir gun gezeriz diyerek ihmal ediyoruz, bir de biz dolasalim bakalim" diyerek yukaridaki turist otobuslerine binerek tum gun turistik yerleri gezip ogrenmisler:)







Guzel binalar, hepsi de otel. Kucuk bir parka bakiyorlar. Parkin diger tarafinda, bu binalarin benzerleri var, onlar da otel. Ancak merkezde olan ve muhtemelen oldukca da pahali olan bu oteller (geceligi £50 civarinda) dikkatli bakildiginda hic de hos gorunmuyordu. Eski cerceveler, pis camlar... O kadar para verdikten sonra hic olmazsa cercevesi cami saglam olan bir yerde kalmak isterim sahsen. Pencerelerden goruldugu kadariyla icerileri de pek guzel ve temiz durmuyordu.








Girdigimiz bir dukkanda gordugumuz, sevdigim Hint cantalari. Turistik bir bolge oldugu icin fiyat £5. Biraz pahali geldigi icin almadim. Simdi bakiyorum da.. Alsa miydim acaba:)







Bir Hint restaurantinin onunde duran guzel bir ayrinti. Aslinda ayrinti olmak icin fazla buyuk ama:) Kirmizi ile duvara yazilan "Hotel" yazisi da Turkiye'yi hatirlatti.






Arkadaslarimizla bulustuktan sonra Paddington Istasyonu icerisinde dinlenmek icin oturduk. Sol kosede "sushi bar" goruluyor. Tum tezgahin cevresini donen bir sistemin uzerinde bulunan kucuk plastik tabaklarda servis yapiliyor. Isteyen istedigini aliyor ve istedigi kadar yiyor. Tabii tabak basina,tabagin rengine gore de bir fatura odeniyor.









Masalarin uzerinde dolasip, artiklarla beslenen guvercinler. Hijyen sifir! Londra Belediyesi Zabita Amirligi, uyuyor musun! :)







Saat 15.42 treni ile arkadaslari Oxford'a yolcu ettikten sonra yeniden Victoria'ya donduk. Bir seyler atistirip, "Eurabia" basligi atan The Economist dergisini alarak East Grinstead trenine bindik. Yukaridaki fotograf, Victoria istasyonu civarindan.




Konduktorumuz yola cikmak uzere iken, Ingiltere'nin 1-0'lik galibiyetini anons etti :) Hayat bugunlerde Avrupa'da, Dunya Kupasi uzerine kurulu.



Su anda Hollanda-Portekiz macinin goruntulerini izliyoruz. Futbolcular birbirine girmis mac sirasinda. Toplamda 16 kez sari kart gostermis hakem, 4 oyuncu da kirmizi kart ile atilmis..



The Econimsist'te hazirlanan Eurabia dosyasi, Avrupa-ABD-Islam iliskilerini ele aliyordu. O da yarina inshallah..





Fotograflar: tahin









tahin




13 Comments:

Blogger birisinin yeri said...

hıımm bayağı yoğun bir gün olmuş belli..şu hint'li çiftten farkımız yok aslında bizim de neyse...beşiktaş'taki deniz müzesine örneğin, istanbul'a geldikten 15 yıl sonra gitmiştim...bir de o büyük sürahi midir maşrapa mıdır her ne ise..o satılık mıdır acaba..anca kurtarır da :)??_

6/26/2006 02:17:00 am  
Blogger tahin said...

Oyle oluyor baver, insan surekli erteliyor. "Nasil olsa buralardayiz, daha cok gezeriz" diye:)

O gordugumuz ibrik. Satilik oldugunu sanmiyorum:)

6/26/2006 03:37:00 pm  
Blogger birisinin yeri said...

bir sorum daha olacak...commentslere link verecek şekilde nasıl köprü kuruyorsun..ben bilmiyorum da :)_?

6/26/2006 06:16:00 pm  
Blogger tahin said...

Buyur Hocam
:)

6/26/2006 07:16:00 pm  
Blogger tahin said...

Anca beraber, kanca beraber PEACE:)

6/26/2006 07:16:00 pm  
Blogger tahin said...

"Links" bolumune bakacaksiniz baver hocam:)

6/26/2006 07:17:00 pm  
Blogger birisinin yeri said...

saol..çok incesin:)

6/26/2006 07:23:00 pm  
Blogger cenkunal said...

Kendimi bilerek İstanbul'a ilk gelişimde lise 2 deydim.
Elimde harita gezmek istiyordum.
Topkapı müzesine yürüyerek 20 dakika mesafede oturan arkadaşlarıma yol yordam sordum."Yedi yıldır burdayım henüz girmedim "demişti.
Askeri müzeyi sorduğumda ise o nerde ki tepkisini almıştım.
Sonunda tek başıma bir İStanbul "yabancısı" olarak askeri müzeden deniz müzesine,arkeoloji müzesinden dolmabahçeye ve daha ismi duyulmadık yerlere tek başıma gitmiştim.

6/27/2006 05:08:00 pm  
Anonymous Anonymous said...

esselam tahin hanfendi :)
kısa(ne kısası upuzun) bir tur yaptık sayenizde :p

blog metnindeki londra-türkiye taksicileri karşılaştırmasına bu kadar olur dedim hani :) aramızdaki farklar gayet bariz değil mi efendim,olsun bülbülü altın kafese koymuşlar yinede vatanım demiş :p (polyanacılık oynuyorum gelen varmı :p)

Nişantaşını bilmem ama tam merkezinde bulunduğum ne cismini ne birşeyini Bağdat'ın bir caddesine benzetebildiğim "Bağdat Caddesi" sakinlerinden bende müzdaribim efendim :)) usbye alıp bu metinleri okutacam onlara:p

6/28/2006 10:55:00 am  
Blogger NeLLy said...

"the big bus"in oldugu resimde sagda bir de "internet cafe" var, ben sahsen cok sasirdim. turkiye izlerine guzide bir ornek daha ;)

6/28/2006 07:45:00 pm  
Blogger NeLLy said...

bir de tahin hanfendicigim, gezip gordugunuz yerleri anlatma, gorsel destekli paylasma zevkinize hayranim, tadindan yenmiyor, ciddiyim :o)
selamlar.

6/28/2006 07:50:00 pm  
Blogger tahin said...

Cenk Unal,Istanbul da gez gez bitmeyecek bir sehir mubarek:)

Herkes mutlaka belli basli muzeleri gormeli. Ancak bizim pek cok Turk/Turkiyeli, yillarca Londra'da yasadiklari halde, ustelik tum buyuk muzeler de bedava oldugu halde tek bir muzenin ne yolunu bilirler, ne de bir kere giderler.

Aleykumselam huzun:)
Hep birlikte gezelim inshallah:)

Kafes-Bulbul meselesinde haklisin tabii:) Vatan sevgisi imandandir. Inshallah bizim ulkemiz cok daha iyi kosullara, cok daha guzel seylere kavusur.

Sevgili nelly, tesekkurler, Allah razi olsun. Hem de bilmukabele:) Ben de senin Suriye gezi yazi yazina bayilmistim mashallah:)

Yenilerini bekliyorum inshallah:)

Internet Cafe olayi burada, ozellikle Londra'da cok yaygin. Ozellikle Afrikalilar aciyor. Hem telefon hem internet imkani sagladiklari icin cok musterileri var.

6/29/2006 10:58:00 pm  
Blogger hicanka said...

ben henüz senin kadar uzaklara açılamıyorum; fakat bu akşam platonik aşkım İstanbul'a kavuşmak üzere yola çıkıyorum. 12 günlük bir program yaptım kendimce... İstanbul'a dair önerisi olanlar benim bloga yazsın lütfen.

6/30/2006 03:39:00 pm  

Post a Comment

<< Home