13 August 2006

Eastbourne

Not: Fotograflarin uzerine tiklayarak, daha buyuk ve daha guzel hallerine ulasabilirsiniz.








Londra'dan gelen arkadaslarimizi, bizim kucuk kasabada bir yerlere yemege goturelim diye evden ciktik oglen. Ancak sokagin basina geldigimizde sola donmesi gerekirken, farkina varmadan saga donen soforumuz sebebiyle kasabanin disina dogru yol almaya basladik. Madem kismetimiz bu yandaymis, gidelim bakalim ne cikacak bahtimiza diye diye guney Ingiltere'de bir sahil kasabasina vardik. Brighton'in dogusunda kalan, Brighton'a gore daha kucuk, daha ucuz ve bizce daha sirin bir kasabaydi.





Eastbourne'a gitmeye karar vermeden once, bizim kasabaya yakin kucuk bir koye ugradik. Cok guzel binalar vardi ancak fazla bekleyemedigimiz icin bir tek bu restaurantin fotosunu cekebildim.






Koyden cikisimizdan bir sure sonra rastladigimiz yesillik bir alan. Pek cok kisi, piknik yapmak icin iceriye dogru ilerliyordu.






Uzaklarda bir yeldegirmeni..




Otoban kenarindaki bogurtlenlere dayanamayip arabayi emniyet seridine cekip bogurtlen toplayan Turkler:) Biz gercekten cok degisik bir milletiz:) Bizden baska otoban kenarindan bogurtlen toplayan cikar mi acaba? Zaten zavalli bogurtlenler de, ilgilenen kimse olmadigi icin yol kenarinda olgunlasmis bizi bekliyorlardi:)





Heba olmasina gonlumuzun razi gelmedigi bogurtlenler (blackberries).



Eastbourne kordonboyunun bir ucu.











Fisherman.





Dalgalandim da...




Duruldum...
Kostum ardindan yoruldum...






Annemin yelkeni olsa, acsa da gelse..





Bu fotografi sevgili Handan hanima hediye ediyorum. Dualarimiz sizinle...





Arabayla gecerken cekebildigim icin kim oldugu konusunda bir fikrim yok maalesef. Ama martilarin gazabina ugramis belli.





Sahil boyunda okyanusa ufak bir goz attiktan sonra bir seyler yemek ve dolasmak icin sehir merkezine gitmeye karar verdik. Arabayi, katli otoparka parkettik ve tam arabadan indik ki buyuk bir gurultuyle simsek dustu bir yerlere. Semsiyelerimizi alip, yuruyerek carsiya ulasabilecegimizi dusunerek yola koyulduk ama...





Once yagmur ve hemen akabinde dolu, bize epey zor anlar yasatti. Sag kolum, semsiyeye ragmen oldugu gibi islandi. Oyle bir yere geldik ki ne geri donebiliyoruz ne de yolumuzun ustunde siginacak bir yer bulabiliyoruz.




Buldugumuz bir otobus duragina sigindik. 15/20 dakika kadar orada mahsur kaldik.






Yagmurun Dansi...



Karsi caprazimizdaki bolgede mahsur kalanlar:) Ortadaki direk pek hos durmuyor ama konumumu degistirebilme imkanim yoktu malum:)





Karsi yakadan bu yakaya atlama cesaretini gosteren cesur bir vatandas. Cabasini takdir ettik.





Cocuklar, neselerini ve hayata pembe gozluklerle bakma becerilerini hic kaybetmeseler keske. Duragin tavaninda birikmis sular, fotografta goruldugu gibi bir yerde toplanip asagiya dokuluyordu. Biz buyukler yagmurdan kacacak delik ararken, uzerinde yagmurlugu olan sevimli bir oglan cocugu gelip bu suyun altinda gulerek, nese ile islatti kendisini:)





Yagmur biraz dindiginde karsi kaldirima atlama cesaretini gosterdik. Yolun ortasinda durup fotograf cekme cesaretini de...





Yagmurdan sonra...
Ingiltere bu yuzden yemyesil bir ulke iste. Bu kadar yagmuru ben de yesem, ben de yesillenirim:)





Burasi da Ingiliz kahvesi:)







Yagmurla yikanmis cicekler..





Rahmetli haci dedemin, bayla/bayan cicegi vardi. Ciceklerine ve bahcesine ne guzel, ne emekle bakardi. O gittikten sonra bahce bir daha hic eskisi gibi olmadi. Simdi gidip ben derleyip toparlamak istiyorum ama.. Hayatimda ilk agacimi, elma fidesi idi, rahmetli dedemle dikmistik... Dedem gitti, agac kaldi yadigar...





Birbirinin benzeri pek cok resim.. Ama hic birini ayiklamaya kiyamadim. Her yer cicek olsun istiyorum. Cicek gibi olalim, cicek olalim... istiyorum ...











Ve bu da son poz vermis cicegimiz.. Ben kiyip da secemedim, isterseniz siz secersiniz en guzelini...





Uc Arkadas... Uc mutfak... Sahipleri muslumandi. Guzel isletiyorlar.





Ucunda alisveris ve eglence alanlarinin oldugu bu iskelelere 'pier' diyor Ingilizler.





Pier'e dogru yururken, yardim toplamak amaciyla sanatlarini icraa etmek icin hazirlanan bir bando ekibi gorduk..








Mashallah ne gur cikiyordu sesleri. Pier'in tepesine ciktigimizda hala seslerini duyuyorduk:)






Bulutlar ne kadar yakin yeryuzune. Uzatsak elimizi, tutabilecekmisiz gibi..






Pier'in giris bolumunden ilk manzara.






Zaten yuksekte olan iskelenin bir de boyle, daha da yuksek katlari vardi.





Iste o en ust kattan goruntuler..









Yukarda olmak gercekten muhtesem bir duygu...












Kendimi, kulenin tepesinden su okyanusa atmak istedim. Bodoslama birakacaksin kendini..








Bayrak kutsaldir.. ama parcalanmis, haberleri yok.








Su bulutlarin icine girsek, kacabilir miyiz kendimizden yine de.. ?





Sonra gozumuzu gokyuzunden yine yeryuzune cevirdik..








Bu da Eastbourne'un sekeri, mashallah:)








tahin

13 Comments:

Blogger ERDIL said...

Ellerine sagli Tahin kardesim birbirinden güzel resimlerle bizleri oralara kadar götürdün.Cok merak ettim Otobüs duragi oldu ?
Yola ters olarak mi.Oturuluyor.
Acilis bölümü ters olarakmi yapilmis.
Sevgilerle.

8/14/2006 10:06:00 am  
Blogger tahin said...

Merhaba Erdil baba, sagolasin.
Otobus duragi yola dogru aciliyor evet. Bir fotografta, karsi kaldirimdaki otobus duragi goruluyor, o kaldirimdan tarafa acik. Bizim bulundugumuz yerdeki ise yola dogru acikti. Niye kimisi oyle, kimisi boyle bilmiyorum. Kafalarina gore yapiyorlar herhalde..

8/14/2006 01:55:00 pm  
Blogger birisinin yeri said...

tek cümleyle :
'hayatını yaşıyorsun ':)

8/14/2006 06:30:00 pm  
Blogger life said...

Yazın boşalmış oralar, anlaşılan sen nöbet tutuyorsun:)

Hmm ne demek güneş batmayan uygarlık öyleymiş:)

Bizde yol kenarındaki gülyasirleri yeriz:))

8/15/2006 12:21:00 am  
Blogger tahin said...

haha baver:P Cok guldum:) Ordan oyle mi gorunuyor:)
Halimize bin sukur tabii. Ancak sadece fotografin/gorselin gucu, anlatimi guclu kiliyor diye dusunuyorum. Yoksa; bir gozetleme kulesine ciktim, kocaman da okyanus vardi ayaklarimin altinda desem, fotograflarla yansitildigi kadar guclu bir etkiye sahip olmaz saniyorum ki.
Imaj hic bir seydir, susuzluk hersey:)

Sevgili Sehnaz, ozlettin kendini, bilesin:) Ben nobetteyim evet:) Devralacak arkadasi bekliyorum;) Haftasonu geliyor kismetse:))

Ingiltere'de kisin, aksam 3-3.5 oldugunda batan gunes sebebiyle midir nedir, "gunesin batmadigi imparatorluk" kompleksi olusmus buralarda sanirim:P

Gulyasir nedir? (Google bile bilmiyor:P)

8/15/2006 12:50:00 am  
Blogger tahin said...

Baver hocam, bir de;
asıl hayat Turkiye'de yasaniyor be kardesim:) Biz Turkler kadar yasamasini bilen, keyfine duskun baska millet var midir bilmiyorum.

Koskocaman okyanustayiz ama, ne okyanusa karsi bir cay bahcesi, ne bir bardak Turk cayi, ne iki okey atabilecegin bir masa, ne simit, ne bir sey.. :)

Ehl-i keyiflik nedir, bilmiyor bu avrupalilar:)

Ah ben bir Turkiye turu yapacagim kameramla ki.. Asıl hayat nasil yasaniyormus gorecegiz hep beraber:P

8/15/2006 12:55:00 am  
Blogger berra said...

Valla özendim şimdi.Zaten kaç gündür canım gezip fotoğraf çekmek istiyor deyip duruyorum.Şimdi bu istek iyice arttı.
Özellikle şu böğürtlen toplama olayı çok hoş. Her yerde kendimizi belli ediyoruz sanırım:)

8/15/2006 10:06:00 am  
Blogger tahin said...

Turkiye'de kat be kat guzel goruntuler var berra:) Bence en kisa zamanda kameranla yollara dus:)

8/15/2006 11:04:00 am  
Blogger mq said...

tahin çok güzel fotograf çekiyor, o yüzden güzel görünüyor gavur memleketi. yoksa var mı türkiyemizden güzel yer.

8/15/2006 10:24:00 pm  
Blogger birisinin yeri said...

tahin türkiye gibisi yok..buna hiç şüphem yok..dünyalara değişmem türkiye'yi...ara ara dışarılara gidilebilir ama son nefesimi bu topraklardan başka bir yerde asla ve asla vermek istemem...
Türkiye turunuzda istanbulu es geçmeyin sakın...

8/15/2006 10:32:00 pm  
Blogger NeLLy said...

bana da bir resim hediye eder misin tahin?? ^o^

8/16/2006 02:49:00 pm  
Blogger İbn-i Sina said...

segili tahin,
resimler her zamanki gibi harika. çiçeklerin olduğu resimleri ayıklayamamakta haklısın bence...
seyyah tahin :) okuruz bir seyahatnameni yakında, ne dersin?

8/16/2006 02:58:00 pm  
Blogger Ayşe said...

Değişik yerleri gezmek görmek iyi güzel; ama devamlı yaşamak beni korku derecesinde ürkütür.
Gözümüzü buralarda açtığımızdan mıdır,yada elindekiyle yetinmesini bilenlerdenmiyim bilemiyorum.(tevazu göstermezsem)
Başka bir şehire seyahatim bile, 3 gün sonra sıkmaya başlar.
Değil başka bir ülkede yaşamak...
Ne kadar kendi evinizde,ailenizle yaşasanızda; bazı anlarda o ülkenin misafiri gibi hissediyor veya hissettiriliyor olabilirsiniz.
Nasıl bir kişi misafirliğe gidince,o evin kurallarına uymak zorundadır; kendi evinin rahatlığını bulamaz,isteyemez.Görüntüsü ile şaheser olan o evde mecburen belirsiz bir vakte kadar yaşamak zorundadır.
Göz doyar ama gönül doymaz değil mi...
Yanlış düşünüyor da olabilirim.
Ben kendi tecrübelerimi yansıtmak istedim.
Olmazsa son olarak şöyle diyeyim:
Allah herkesi yaşamak istediği yerlere gitmeyi nasip etsin ve nasiplerini gür versin...
Sevgiler...

8/16/2006 08:41:00 pm  

Post a Comment

<< Home