30 August 2006

30 Agustos Zafer Bayrami







Atatürk, Mersin'e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret ederek sormuş:






-Bu köşk kimin?


-Kirkor'un...


-Ya şu koca bina?


-Yorgo'nun...


-Ya şu?


-Salomon'un...


Atatürk biraz sinirlenerek sormuş:



-Onlar bu binaları yaparken ya siz nerede idiniz?


Toplananların arkalarında bir köylünün sesi duyulur:



-Biz mi nerede idik? Biz Yemen'de, Tuna Boyları'nda, Balkanlar'da, Arnavutluk Dağlarında, Kafkaslar'da, Çanakkale'de, Sakarya'da savaşıyorduk paşam...



Atatürk bu anısını naklederken:



-Hayatımda cevap veremediğim tek insan bu ak sakallı ihtiyar olmuştur, der dururdu...





Kaynak: Ataturk'ten Anilar




tahin

22 August 2006

Exorcist!

Haber su: Hurriyet


Haberden bir paragraf:



Patronu Mustafa Kıvrık'ın, işyerinden para çaldığı iddiasıyla kendisine işkence yaptığını anlatan Meryem Sak, daha sonra da ‘Senin içinde şeytan var. Günahkarsın. İçindeki şeytanı çıkaracağım’ diyerek çekiçle ayak parmaklarını ezdiğini söyledi.



Oldu amcamim. Sen hangi holivud filminde oynamistim demistin?!



Amerikan filmleri bir an once yasaklanmali. Film replikleri ve amerikan sapik modelleri ulkemiz insaninin icine islemis!





tahin

Incir Cekirdegi..

Supermarkete Incir gelmis. Baktim uzerinde Turkiye'den geldigi yaziyor. Incirin tanesi 59p idi. 2 incire £1.18 odedim. 1 sterling ne kadar? 2 kusur milyon herhalde.. Kasadaki kiza da; "Bunlar benim ulkemden geliyor, ben bunlari ulkemde bedavaya yiyorum, burada tanesine 59p oduyorum" diye sikayette bulundum..



Yazin ortasinda, en sicak gunlerde grip olmustum. Temmuz basi gibi.. Terli iken klimali ortama girince klima carpmisti. Bronsite cevirecek diye endiselenmistim ama kiyisindan gectik cok sukur, iyilesir gibi oldum. Gecen gun yeniden basladi oksuruk. Megersem tam iyilesmemisim. Eczaneye oksuruk surubu almaya gittim. Oksuruk suruplari yuksek miktarda alkol icerdigi icin, alkolsuz bir seyler sordum ama yokmus tabii ki. Alkolsuz bir tane arayip buldular ancak o da resmen okusuruk surubu kategorisine girmediginden fazla etkili olmayacagini soylediler. Neyse, nasil bir surup alacagima karar veremeyince vazgectim. Eczanedeki asistan da bana balli, limonlu sicak su icmemi tavsiye etti:) Annesinin de ayni seyi yaptigini soyledi oksuruk icin:)



Cumartesi gunu arkadaslarim, sehir disinda, buyuk bir malikanede yapilan bir dugun torenine katildilar. Torene katilacak bayanlar icin sivri topuklu ayakkabi yasagi vardi! Torenin yapildigi bina "Kulturel Miras" sayiliyormus, sivri topuklara da binanin tabanina zarar verdigi icin izin verilmiyormus. Vay be! dedik, adamlar nasil koruyor miraslarini..



Bu da Nelly'e armagan ettigim fotograf:)





PS: Hic kusur kalma ladybird:P




tahin

21 August 2006

Mefta Olmus Fotolar..

Pazar gunu gittigimiz baska bir kasabada cok guzel fotograflar cekmistim. Aksam eve geldigimizde, her zamanki kablo ile bilgisayara bagladim makinayi ve bir kac denemeye ragmen once makinayi taniyamadi, sonrasinda da hata vererek tum resimlerin "okunamayan dosya" formatina donusmesine sebep oldu.



Fotograf makinasina format atmak zorunda kaldik. Resimlerin de hepsi gitti tabii:( Uzucu bir durum. Teknik olarak buna neyin sebep oldugunu esim cozdu. Fotograf makinasi ile, bir ayrinti haric, tipa tip ayni baska bir kabloyu, makinanin kablosu diye baglamisim bilgisayara. O kablo henuz cuma gunu geldigi icin, ben de dun gece olay anina kadar o kablonun fotograf makinasinin kablosuna benzerliginden habersiz oldugum icin hic farkina varmadan, el ve goz aliskanligi hesabi kullanmaya kalkismisim...



Neyse, giden giti.. Ölmüşle Olmuşa çare yok...






Gunun ilk isiklari..



Cumartesi gunu bizi araba ile metro duragina birakan iki Hintli arkadasla konusurken, konu Hintlilerin ne kadar kotu araba kullandiklarindan acildi. Her ikisi de Hindistan'da kesinlikle araba kullanamadiklarindan, trafige cikmaya bile korktuklarindan bahsedip dunyanin en kotu soforlerinin Hintli soforler oldugunu soyledi. Bizim Turkiye'nin de maalesef hic geri kalmadigini soyledik. Kimsenin kurallara uymadigini, kafasina gore araba kullandigini soyledigimde; arkadas, "Siz de yine uyulmasa da kural var, Hindistan'da o da yok" dedi:)



Ladybird de Londra'ya donunce, "canim trafigim" diye kendisini Ingilistan trafigine atti:)






Bu da artistik bir calisma olarak kisisel blog tarihime gecsin:)




Dirilis..







Yagmur






Yagmurdan Sonra








Ingiltere'den disariya yapilan ucuslarda, sıkılaştırılmış bagaj kontrolu sebebiyle hala uzun kuyruklar olusuyor. Bu uyariyi pek cok metro istasyonuna koymuslar. "Bagaj kontrolu icin fazladan zaman ayirin" diye uyariyorlar. Ben zaten, aileden genetik olarak devraldigim, gidecegim yere gec kalmamak icin cok onceden olay mahallinde olmak gibi bir ozellige sahibim. Sabah 7'de olan ucagim icin geceden havaalana gidip, orada sabahlamis insanim.. Herhalde artik 3 gun oncesinden havaalanina kamp kurarim:)



Bizim ailenin (anne tarafimin) 2'de kalkacak otobus icin 1'de garajda olmak gibi (garaj evin bir kac yuz metre ilerisinde!) ozellikleri vardir. 10'da otogardan kalkacak otobus icin, 9'da Besiktas'tan kalkan servise binmem yeterli iken, illa ki 7 servisine binerdim! 2 saat oncesinden otogarda olmazsam icim rahat etmezdi:)



Ladybird'le birlikte bir yere gidecegimizde zavallinin burnundan getiriyorum burada:) Eger beni gidecegim yere o birakacaksa ya da benimle gelecekse, varacagimiz yere varana kadar canina okuyorum:P Gunler oncesinden telefonda basliyor iskence onun icin:) 11'deki randevu icin, 15-20 dakikalik yola ragmen 9.30'da evden cikariyorum onu:) Zaten 9.30'dan sonrasi onun adina dayanilmaz iskenceye donusuyor:P Isin en guzel kismi Ladybird'un kizi da ayni benim gibi bu acidan:)) Zavalli ladybird:) Hem kizindan, hem arkadasindan cekiyor:))




Bu ozelligimizle dalga gecenler (bkz. ladybird ve digerleri:)), bugune kadar randevumuz olan kimseleri bekletmedigimizi, randevularimizi kacirmadigimizi da (elhamdulillah) eklemek istiyorum yalniz:) Avrupalilar'a bile bu konuda trip atiyorum gec kaldiklarinda...Kim demis Turkler "punctual", dakik degil diye:) Obsesif Kompulsif olunabilinir, ne var yani bunda:P Biz boyle mutluyuz:)





Brixton, guney Londra, metro duragi onunde imza toplayan, dergi&gazete satisi yapan Ingiliz Solcular. Irak, Filistin, Lubnan.. gibi emperyalist guclerin saldirilarina maruz kalmis bolge insaninin savunuculari... ABD, Avrupali solculardan cok sikayetci. Avrupa devletlerinin kulagini cekiyor arada, "solculariniza cok hak taniyorsunuz, sesleri cok cikiyor, ozellikle ortadogu olaylarinda muslumanlarla isbirligi yapiyorlar" diye.


Sevgili a-be-de, sen anlamazsin boyle islerden. Insanlik, hak, hukuk, kultur, miras, deger... Bir gun sen de ogrenirsin inshallah..





tahin

20 August 2006

Mirac Kandilimiz

Kutlu&mutlu&hayirli olsun inshallah!







tahin

19 August 2006

Yorumlara Yorumlar

Bundan sonra, yorumlara cevaplari bir post olarak vermeyi dusunuyorum:) Hem arada kaynamaz, hem konuklarimi daha ozenli agirlamis olurum:))



Sevgili gurbetci kardesim nelly:) Sana hediye etmek icin guzel bir fotograf buldum:) Cekmedim, eski cektiklerimiz arasinda, en kisa zmanda yayinlayacagim inshallah:) Gule gule git, gule gule gel inshallah.



Ladybird, senin ifadeni bu aksam telefonda alirim inshallah:))


(Evvelki gun mesaj atmis telefondan, "Bu sefer Sultanahmet'te ben hic konusmadan anladilar" diye yazmis:) Bu seneki psikoloji derslerinde kullanmak uzere harika vak'alar iste, daha ne istiyorsun:))



Sevgili berra, eskisi gibi degil, eskisinden cok daha guzel olacak inshallah gelecek gunler:)



Sevgili Erdil baba, zaten yaziyi yazarken aklima ilk sen geldin:) Kesin sen bir cozum bulmussundur diye:) Mashallah, cok zekice bir yontem:) Aklimda bulunsun:P



Sevgili willthesunriseolsun-rosedesert,


Teyzenlere buyuk gecmis olsun. Hacc donusu imtihan iste.. Ve tabii.. bizim Turkler her zaman "kivrak zekalarini" calistirirlar:)



Sevgili mihman,
Sen de haklisin:)



Sevgili Anarshi,

hatun dolmusu ne bilsin:P Ingilistan'da arabasiyla dolasiyor, aliskin mi oyle dolmusa falan:) Saka tabii:) Kendi basina oldugunda sorun olmuyor ama coluk cocuk, annesi, kardesi.. Hep birlikte olunca hem daha uyguna geliyor, hem cocukloar ve yaslilara kolaylik oluyor.



Minubuslere has durumlar cidden cok komiktir:) "Bir Olivium, sagda inecek var, sag lutfen, bir Aysekadin, bir Maltepe, bir Levent, 2 sanayii, musait bir yerde, para ustu almayan kaldi mi?, sofor bey 2 gultepe vardi .. :) diye uzar gider.. Bir de sariyer-taksim hattinda, soforun oy birligi sonucu taksime devam etmeyim besiktasta durmasi durumlari vardi:)



-Taksim yolcusu var mi?

Diyelim ki 1 ya da 2 yolcu cikti..

Ondeki minibus soforun selektor-korna yolu ile haber salinir..

-Abicim-ablacim, ondeki minibuse gecer misin? Sagolasin..



Sonra minibus Is bankasi onundeki isiklardan, eski beltas yeni tansas (Yoksa tersi miydi?:)) ve sebze-meyve halinin arkasindan iskeleye sapar.. Hey gidi gunler hey...


Sevgili baver,

Taksiciler olmus insan sarrafi:) Taksicilerden daha iyi bilmek lazim Istanbul'u:)



Senin bahsettigin bolumu inceledim, sanirim spam comment:) Allah beterinden saklasin:)



Sevgili cin kamisi,

ben tesekkur ederim:) Hosgeldin, her zaman beklerim..





tahin

16 August 2006

Nihahahoohiiihaaa



Budur iste olay, budur :P



Yalniz elimde olan bir kitaptan bir tane daha ismarlamisim, farkinda olmadan. Bir de Safahat'in osmanlicasini.. Osmanlica derslerime geri donmem lazim:) Artik bunlarin hepsi bitmeden yeni bir seyler de almamam lazim. Ha bir de, iki de kaset ismarlamisim ama kasetleri calacak bir alet yok. Her sey o kadar "digital" oldu ki. Neyse buluruz antikacilarda bir kaset calar:P



Laydbird'le konustum gecenlerde telefonda. Inshallah yakinda donuyor Ingilistana:) Cok ozledim sefgulu dostum seni.. Soz, uzun bir sure kakaolu kek de istemeyecegim senden:) Sen gel yeter..



Istanbul taksicilerinin 10 milyonluk yola nasil 40 milyon aldigindan, yurtdisindan geldiklerini anlayanlarin bunlari nasil yuruyen cuzdan olarak gordugunden bahsetti.



Ancak en vurucu olay su: Taksiye biniyor. Tek bir cumle kuruyor sofore: "Olivium Lutfen." Zeytinburnu'ndaki Olivium alisveris merkezine gidecekler. Sofor aninda: "Yurtdisinda mi yasiyorsunuz?"



Sok olmus tabii Ladybird. "Nasil iki kelimede anladi yurtdisindan geldigimizi!?" diye sok olmus. "Acaba Olivium kelimesini mi cok artistik soyledim" diye dusunuyor ama soforun kulaginin o kadar keskin olmasi pek mumkun degil. Sonra gazeteci bir arkadas aciklik getiriyor; "Lutfen demissin, buradakiler Lutfen demez, emir verir. Yurtdisindan gelenler lutfen der." diye..



Guneyde, ablasi ve kuzeni ile bir hafta tatil yapip gelen bir baska arkadasim da, insanlarimizin, ozellikle genclerin cok kaba oldugundan bahsetti bu aksam. Arkadaslarima yaslarini soran, kendini komik zanneden bir delikanli, yaslarini ogrenince; siz "EKK"siniz diyor bunlara. EKK ne demek diye sorduklarinda da, etrafindakilerini guldurecek olmanin yavsakliginda; "EKK yani Evde Kalmis Kiz" diye aklinca espri yapiyor. Arkadasim 25, ablasi 26, kuzeni de 20 yasinda falan. Tabii canim, evde kalmislar.. Master yapacagiz diye salak salak kafa patlatiyorlar. Oturacaklar evlerinde, senin gibi aklievvelleri bekleyecekler...!



Genclerden bir tanesi, yakisikli oldugu icin kucuk daglari ben yarattim havasinda dolasan, arkadasim kitap okurken az otesinde oturuyor. Arkadasimin okudugu kitabi merak ediyor. Normal bir sey. Normalde bu durumda ne yapilir; "Kitabina bakmak istediginiz kisinin yanina gidilir ve ne okuyorsunuz, bakabilir miyim?" tarzi yaklasilir degil mi? Yakisikli gencler oyle lutfenli falan yaklasamaz, tenezzul etmezler. "Kitaba bakabilir miyim?" diye emredilir. Bu arada yerinizden kalkma zahmetinde bulunmaniza gerek yok. Kitabin sahibi buyuk bir minnettarlikla kitabi sizin ayaginiza getirir. Tabii ya, sizin gibi genc ve yakisikli bir bey tenezzul edip, okudugu kitapla ilgilenmis! Sonra da kitap "tesekkursuz" olarak uzatilarak geri verilir!



Tabii bir de, arkadaslarimin okuduklari kitaplari eline alip, sozde tartarak; "bakayim agirligi ne kadar?" diye espri yapan genclerimiz de var ulkemizde.. Ne aci..



Iki yil once Istanbul'a gittim. Havaalanindan metroyu alip Otogara gidecegim. Cekcekli kucuk bir valizim, el cantam, bir canta daha vardi sanirim omuzumda, gazeteler ve bir de kitap, yuruyen merdivenden asagiya iniyorum. Onumde de genc bir adam dikiliyor. O esnada, elimdeki ciltli kitap bir patirti gurultu bavulun uzerinden, alt merdivenlere, onumde dikilen genc adamin ayaklarinin arkasina dustu. Adam kafasini cevirip bana oyle bir bakti ki, sanki kafasina kitap attim! Ayakucumdan baslayip suratima kadar soyle bir suzdu beni. Ben de saf saf bekliyorum, adam kitabin dustugunu gormedi herhalde, ne oldugunu anlamadi daha, hemen arkasinda duran kitabimi gorunce egilip alacak ve bana uzatacak. Cunku ben elimde ve uzerimdeki esyalarla hareket edemiyorum o sirada. Beyimiz, beni suzdukten sonra, "Dıkkat etsene" diye böğürmüştü. Oldu canim, ederim. Hay senin insanligina...



Bir onceki posta yorum yazan arkadaslara orada cevap versem, arada kaynayacak, buradan cevap yazayim bari dedim:)


nelly, edeyim tabii, sen iste yeter ki:) Sirf sana hediye etmek icin cekeyim bir kac tane:)


Ibn-i Sina, tesekkur ederim, teveccuhunuz efendim. Seyahatname yazmak kim, ben kim... Ben anca foto sipsak iste:)



Sevgili Ayse, insan kendini hic bir zaman yerlesmis olarak hissetmiyor zaten. Insanin kendi topragi cekiyor mutlaka. Surekli, her an toplanip gidecekmissin gibi yasamak.. Rahatsiz edici bir duygu kesinlikle.


Burada da agaclar var, cicekler ve denizler var ama onlara baktigimda, Turkiye'dekilere baktigimda hissettigim seyleri hissedemiyorum. Turkiye'de baktigim agac, sadece bir agac degil. Bir tarih, binlerce olay, binlerce hatira. O agacin altindan kim bilir hangi dedelerim geldi gecti, kim bilir hangi atamin hatiralari var. Bir zamanlar, benim kanimdan olan insanlar da bakti o agaca.. Vatan biraz da "Ortak hatiralar" demek sanirim. Denize baktiginda, o deniz icin yakilmis turkuleri hatirlamak, o denize daha once kendi insaninin gozlerinin degdigini dusunmek..



Buradaki agaca bakiyorum, bakiyorum, bakiyorum... Guzel agac, Rabbim ne guzel yaratmis. Ama o agacta bana birakilmis hic bir hatira yok. Burada yasayan bir Ingiliz'e birakilmis bir hatira var belki (o Ingilizin ne kadar umurundaysa tabii) ama bana birakilmis, benim atalarim tarafindan birakilmis hic bir hatira yok.. Buradaki agac, sadece bir agac. Turkiye'deki bir agac, kocaman bir tarih, hatiralar yumagi, aci tatli pek cok ani, yuzlerce turku, yarim kalmis asklar, kahramanlik destanlari ve bir miras. Bana birakilmis bir miras...



Benim icin vatan bu demek iste...






tahin

13 August 2006

Eastbourne

Not: Fotograflarin uzerine tiklayarak, daha buyuk ve daha guzel hallerine ulasabilirsiniz.








Londra'dan gelen arkadaslarimizi, bizim kucuk kasabada bir yerlere yemege goturelim diye evden ciktik oglen. Ancak sokagin basina geldigimizde sola donmesi gerekirken, farkina varmadan saga donen soforumuz sebebiyle kasabanin disina dogru yol almaya basladik. Madem kismetimiz bu yandaymis, gidelim bakalim ne cikacak bahtimiza diye diye guney Ingiltere'de bir sahil kasabasina vardik. Brighton'in dogusunda kalan, Brighton'a gore daha kucuk, daha ucuz ve bizce daha sirin bir kasabaydi.





Eastbourne'a gitmeye karar vermeden once, bizim kasabaya yakin kucuk bir koye ugradik. Cok guzel binalar vardi ancak fazla bekleyemedigimiz icin bir tek bu restaurantin fotosunu cekebildim.






Koyden cikisimizdan bir sure sonra rastladigimiz yesillik bir alan. Pek cok kisi, piknik yapmak icin iceriye dogru ilerliyordu.






Uzaklarda bir yeldegirmeni..




Otoban kenarindaki bogurtlenlere dayanamayip arabayi emniyet seridine cekip bogurtlen toplayan Turkler:) Biz gercekten cok degisik bir milletiz:) Bizden baska otoban kenarindan bogurtlen toplayan cikar mi acaba? Zaten zavalli bogurtlenler de, ilgilenen kimse olmadigi icin yol kenarinda olgunlasmis bizi bekliyorlardi:)





Heba olmasina gonlumuzun razi gelmedigi bogurtlenler (blackberries).



Eastbourne kordonboyunun bir ucu.











Fisherman.





Dalgalandim da...




Duruldum...
Kostum ardindan yoruldum...






Annemin yelkeni olsa, acsa da gelse..





Bu fotografi sevgili Handan hanima hediye ediyorum. Dualarimiz sizinle...





Arabayla gecerken cekebildigim icin kim oldugu konusunda bir fikrim yok maalesef. Ama martilarin gazabina ugramis belli.





Sahil boyunda okyanusa ufak bir goz attiktan sonra bir seyler yemek ve dolasmak icin sehir merkezine gitmeye karar verdik. Arabayi, katli otoparka parkettik ve tam arabadan indik ki buyuk bir gurultuyle simsek dustu bir yerlere. Semsiyelerimizi alip, yuruyerek carsiya ulasabilecegimizi dusunerek yola koyulduk ama...





Once yagmur ve hemen akabinde dolu, bize epey zor anlar yasatti. Sag kolum, semsiyeye ragmen oldugu gibi islandi. Oyle bir yere geldik ki ne geri donebiliyoruz ne de yolumuzun ustunde siginacak bir yer bulabiliyoruz.




Buldugumuz bir otobus duragina sigindik. 15/20 dakika kadar orada mahsur kaldik.






Yagmurun Dansi...



Karsi caprazimizdaki bolgede mahsur kalanlar:) Ortadaki direk pek hos durmuyor ama konumumu degistirebilme imkanim yoktu malum:)





Karsi yakadan bu yakaya atlama cesaretini gosteren cesur bir vatandas. Cabasini takdir ettik.





Cocuklar, neselerini ve hayata pembe gozluklerle bakma becerilerini hic kaybetmeseler keske. Duragin tavaninda birikmis sular, fotografta goruldugu gibi bir yerde toplanip asagiya dokuluyordu. Biz buyukler yagmurdan kacacak delik ararken, uzerinde yagmurlugu olan sevimli bir oglan cocugu gelip bu suyun altinda gulerek, nese ile islatti kendisini:)





Yagmur biraz dindiginde karsi kaldirima atlama cesaretini gosterdik. Yolun ortasinda durup fotograf cekme cesaretini de...





Yagmurdan sonra...
Ingiltere bu yuzden yemyesil bir ulke iste. Bu kadar yagmuru ben de yesem, ben de yesillenirim:)





Burasi da Ingiliz kahvesi:)







Yagmurla yikanmis cicekler..





Rahmetli haci dedemin, bayla/bayan cicegi vardi. Ciceklerine ve bahcesine ne guzel, ne emekle bakardi. O gittikten sonra bahce bir daha hic eskisi gibi olmadi. Simdi gidip ben derleyip toparlamak istiyorum ama.. Hayatimda ilk agacimi, elma fidesi idi, rahmetli dedemle dikmistik... Dedem gitti, agac kaldi yadigar...





Birbirinin benzeri pek cok resim.. Ama hic birini ayiklamaya kiyamadim. Her yer cicek olsun istiyorum. Cicek gibi olalim, cicek olalim... istiyorum ...











Ve bu da son poz vermis cicegimiz.. Ben kiyip da secemedim, isterseniz siz secersiniz en guzelini...





Uc Arkadas... Uc mutfak... Sahipleri muslumandi. Guzel isletiyorlar.





Ucunda alisveris ve eglence alanlarinin oldugu bu iskelelere 'pier' diyor Ingilizler.





Pier'e dogru yururken, yardim toplamak amaciyla sanatlarini icraa etmek icin hazirlanan bir bando ekibi gorduk..








Mashallah ne gur cikiyordu sesleri. Pier'in tepesine ciktigimizda hala seslerini duyuyorduk:)






Bulutlar ne kadar yakin yeryuzune. Uzatsak elimizi, tutabilecekmisiz gibi..






Pier'in giris bolumunden ilk manzara.






Zaten yuksekte olan iskelenin bir de boyle, daha da yuksek katlari vardi.





Iste o en ust kattan goruntuler..









Yukarda olmak gercekten muhtesem bir duygu...












Kendimi, kulenin tepesinden su okyanusa atmak istedim. Bodoslama birakacaksin kendini..








Bayrak kutsaldir.. ama parcalanmis, haberleri yok.








Su bulutlarin icine girsek, kacabilir miyiz kendimizden yine de.. ?





Sonra gozumuzu gokyuzunden yine yeryuzune cevirdik..








Bu da Eastbourne'un sekeri, mashallah:)








tahin