28 February 2006

“Kul, lâilahe illallah, all problem finiş!”


Nimetullah Halil İbrahim Yurt, şu an yetmişli yaşlarını sürüyor olsa da kendi ifadesine göre “18’ini biraz geçmiş bir” delikanlı.

Heyecanı, tebessümü ve tatlı dili ile ülkeden ülkeye seyahat edip gönlündeki huzurun kaynağı olan Hak (cc) aşkını tanıdığı tanımadığı herkese anlatıyor. Uzun yıllar Mekke ve Medine’de bulunmuş. Oradaki vaaz ve sohbetlerinin güzelliğiyle dünyanın birçok bölgesine davet edilmiş ve her gittiği yerde de havaalanlarında, tren istasyonlarında, otobüs garajlarında hep güzel dinimiz İslam’ı ve onun güzelliklerini her fırsatta anlatmaya çalışmış. Yaşadığı ve anlattığı hikayeler o kadar ilginç ki, “Siz hayırlı bir işe niyet edin, Allah mutlaka işinizi kolaylaştırıyor.” diyor. Hangi ülke olursa tanıştığı her kişiye, Arapça-İngilizce karışık bir teklifle “Kul, lâilahe illallah, all problem finiş!” (De ki, Allah’tan başka ilah yoktur, bütün dertler biter!) diyerek İslam’a davet ettiğini söylüyor. Bu basit diyalog vesilesiyle onlarca insan hidayetle şereflenmiş. Memleketi Taşova (Amasya) onun gençliğinde Tokat’a bağlıymış, onun için, “Aslen Tokatlı da sayılırız!” diyor. İlk hocası alimler köyü dediği Sepetli’den daha sonra Taşova’nın da ilk müftüsü olan Mehmet Ali Efendi imiş. Babası da salihlerin, alimlerin sohbetlerine daha küçük yaşlarında götürdüğü için “Gezme ve seyahat hadisesi o zaman başladı.” diyor. Şimdi ziyaret ettiği ülke sayısı 50’yi aşmış. Önce Türkiye içinde köy köy dolaşarak va’z ü nasihatte bulunmuş. 1955 yılında Sultanahmet Camii Şerifi’nde müezzinlik ve Gönenli Mehmed Efendi ve Seyyid Şefik Arvasi gibi iki büyük alim zata imam vekilliğinde bulunmuş. Sonra bu zatlar ona nasihat edip, imam olmasını istemişler. Nimetullah Hoca, o yıllarda merhum âlim Süleyman Hilmi Tunahan hazretlerini de “Sultanahmet’e vaaza gelirdi, zevkle dinler, feyz alırdık.” sözleriyle yâd ediyor.

Japonya’da İslam’a ilgi artıyor

Nimetullah Hoca, Japonya’ya 30 yıldır gidip gelerek ve son 4-5 yıldır da orada ikamet ederek hizmetlerini sürdürüyor. Medine’deyken gelen davete icabet edip Japonya’ya gitmeye niyet etmiş.

Dostları “Hocam, İngilizce bilmezsin, Japonca hiç bilmezsin. Oraya gidip de nasıl hizmet edeceksin? İngilizce bilenlerle henüz bir mesafe alamadık. Sen ne yapacaksın?” demişler. Nimetullah Hoca, “Hidayet Allah’tandır.” deyip, “Yeni müslüman olanlara dua öğretirim, biraz da Türklerimiz varmış onlarla sohbet ederiz dedim.” diyor: “Niyetimizi hayırlı kılıp gittik. Daha ikinci gün bir Japon geldi. Fasih Arapça konuşuyor. Mısır’da öğrenmiş. “Hocam, siz Allah rızası için ülkemize gelmişsiniz. Ben de size Allah rızası için tercümanlık yapacağım.” dedi. Bu seyahatlerde Allah yolunda olmanın, hayırlı niyete sahip olmanın tesirini çok gördük. Bu Japon arkadaş böyle deyince, “Ey iman edenler, siz Allah’a yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.” (Muhammed Suresi, 47/7) ayetini hatırladım.”

Eşref Yesevi adını almış. Onunla sürekli Japon resmi ve özel teşekküllerini ziyaret edip İslam’ı ve onun güzelliklerini anlatmışlar. Bu ziyaretlerde Nimetullah Hoca’nın takdim şekli de dikkat çekici.

“Siz Japonlar çok çalışkan ve iyi insanlarsınız. Sizin ürettiğiniz cihazlar insanların işlerini çok kolaylaştırıyor, hepsinden çok memnunuz. Gayretiniz, çalışkanlığınızı tebrik etmeye, bütün Müslümanları temsilen size teşekkür etmeye geldim. Aklen en güzel yerdesiniz; ama kalben de bunu tamamlamak gerekiyor. Size bir kelime öğreteceğim. Bunu söylerseniz tüm dertlerinizin kaybolmaya başlayacağını göreceksiniz: Lâilâhe illallah, Muhammedün resûlullah.”

Nimetullah Hoca, “evet” kelimesinin Japoncasının “Hay” olduğunu, selamlarının da birbirlerine rüku etme şeklinde olduğunu hatırlatarak “Yahu siz “Hay, Hay” diyerek Rabbimiz’i zikrediyorsunuz, rüku gibi selam verip namazın yarısını da kılıyorsunuz, geriye bir şehadetle bir secde kalıyor!” diyorum. ‘Biz onu da tamamlarız!’ deyip Müslüman oluyorlar.” diyor.

Eşref’le İslam ülkelerinin sefaretlerini ziyaret edip, hiç olmazsa sabah namazına gelmelerini istiyorlarmış. Ayrıca Japonya’da İslam’ın yayılmasında büyük hizmetleri olan Tatar Müslümanların torunlarını da ziyaret edip, “Dedelerinizin torunları olun, hiç olmazsa sabah namazında bir araya gelelim.” diye konuştuklarını söylüyor.

“Senin adın Ravza olsun”

Ravza, bir İngiliz hanım. Nimetullah Hoca onunla sokakta karşılaşmış ve hemen “Kul, lâilahe illallah, all problem finiş!” diyerek İslam’a davet etmiş. İslam Kültür Merkezi’nin telefonunu vermiş. Hocanın samimiyetinden etkilenen hanım birkaç gün sonra İslam Merkezi’ne gelmiş. Nimetullah Hoca, o anı “Onu öyle görünce ağladım. Tepeden tırnağa tesettüre girmiş yanında da yine kendi gibi giyinmiş bir Japon hanımefendi var. ‘O kim?’ dedim. ‘O da Müslüman olacak.’ dedi. Bak şu Allah’ın işine. Ona da Âmine ismini hediye ettik.” şeklinde anlatıyor.

Ravza Hanım için, “Çok kıymetli bir insan.” diyor, “6-7 lisan biliyor, çok çalışkan.” Bir keresinde meşhur bir Japon hanım sanatçının bir parkta konseri varmış. Ravza kuliste o şarkıcının yanına gitmiş ve “Ben seni dinliyorum, hayranınım. Ben yeni bir söz ve yeni bir melodi öğrendim. Çok güzel. Söyleyince tüm dertlerinin kaybolduğunu hissediyorsun.” deyip kelime-i tevhidi o arada ona öğretmiş. Az sonra sahneye dönen Japon sanatçı “Lâilahe illallah Muhammedün Resûlullah” sözünü yüzlerce insana tanıtıp, “yeni öğrendiğim bir melodi” diye hayranlarıyla birlikte defalarca söylemişler. Ravza Hanım irtibatı koparmamış ve o sanatçı daha sonra Müslüman olmuş. O konsere katılanlardan daha sonra birçok kişi İslam Merkezi’ne gelerek İslam’la şereflenmiş.

Yıllardır Japonya’da tebliğ ve irşad çalışmalarında bulunan Nimetullah Hocaefendi, son yıllarda Japonya’da İslâm’a olan ilginin özellikle 11 Eylül 2001 İkiz Kule saldırılarından sonra daha da arttığını ifade ediyor: “Daha önce İslam hakkında medyada nasıl müsbet bir yayın yapabiliriz diye düşünürken, 11 Eylül’den sonra orada günde 10-11 milyon satan gazeteler bize defalarca yer verdiler, televizyonlara çıkıp İslam’ı, İslam’ın ve Müslümanların terörle uzaktan yakından ilgisinin olamayacağını anlattık. Arapçada ‘Rubbe dârretin nafia!’ diye bir söz var, ‘Bazı sıkıntılı şeyler menfaate döner.’ 11 Eylül de öyle oldu.” diyor.

Japonlar Tokyo’daki büyük cami başta olmak üzere İslam Merkezi ve diğer mescidleri sürekli ziyarete gelip bilgi alıyorlarmış. Bu ziyaretlerin birçoğu da hidayetle neticeleniyormuş. Nimetullah Hoca, bundan yirmi sene önce Japonya’da iki cami varken bugün cami ve mescid olarak namaz kılınan yer sayısının üç yüzü aştığını belirtiyor. Japon gençlerinin gece gündüz aktif haldeki İslam merkezlerini ziyaret edip, hutbelerin fotokopilerini istediklerini söylüyor.

“Nihoncin ides”

Nimetullah Hoca, Japonlara İslâmiyet’i tebliğ ederken, şu ifadeleri kullanıyor: “Nihoncin ides” (Japonlar iyi insanlardır), “Nihoncin sukides” (Ben Japonları seviyorum.), “Şiyevasinu kotuba” (Bunu okursanız bütün sıkıntılardan kurtulursunuz.), “Do zo” (Buyurun)

Bu cümlelerle otobüste, trende, istasyonlarda, yollarda tanıştığı her Japon’a üç defa “Lâilahe illallah” kelimesini söyletiyor. “Kul lâilahe illallah, all problem finiş!” diye de bitiriyor. Etkileyici hitabeti, samimiyeti, Allah vergisi sıcaklığı ile muhatap olduğu insan mutlaka etkileniyor ve büyük “bir aksilik olmazsa” Müslüman oluyor. Eline tutuşturduğu küçük kağıtta ise Japonya İslam Kültür Merkezi’nin telefonu var. Birkaç gün geçmeden telefon çalmaya başlıyor. Nimetullah Hoca, “O kadar dürüst ve araştırmacı insanlar ki, hâlleri ve fıtratları İslâmiyet’e çok yakın.” diyor. Nimetullah Hoca, kelime-i tevhidde Cenab-ı Hakk’ın gizlediği sırlara ayna olması açısından bir hadis-i şerifi naklediyor: Efendimiz (sas) birisine buyurmuş ki: ‘Lâilâhe illallah’ söyle. O da cevaben: ‘Ben söylemeyi bırak, bu kelimeyi hiç sevmem!” demiş. Efendimiz (sas) buna cevaben, ’Lütfen sevmeyerek bir kere söyle.’ deyince, o şahıs da ‘Tamam, sevmeyerek söylerim.’ diyerek ‘Lâilâhe illallah, Muhammedün resûlullah.’ diyor ve oracıkta Müslüman oluveriyor.

Japonların dinimizde de çok önemli olan ahde vefa, söz verdiklerinde yerine getirmek ve iş disiplini konusuna çok dikkat ettiklerini belirtiyor. Nimetullah Hoca’nın Müslüman olduktan sonra “Size İslâm ismi hediye edeceğim.” (Japoncası “İslâm nabay komyagit”) sözü çok hoşlarına gidiyormuş. Bu özelliklerinden dolayı Bediüzzaman Hazretleri’nin Japonlarla ilgili sözlerini hatırlatıyor: “Kesb-i medeniyette Japonlara iktida bize lâzımdır ki; onlar Avrupa’dan medeniyetin güzel kısımlarını almakla beraber, her kavmin maye-i bekası olan milli âdetlerini muhafaza ettiler.”



09.10.2004
MUSTAFA AYDIN


Kaynak: Zaman

Ayrilik


Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Yahya Kemal Beyatli

Ayrılık ayrılık aman ayrılık,
Her bir dertten ala yaman ayrılık..

Azeri Turkusu



Su an icin daimi bir ayrilik degil ama yine de tum ayriliklar gibi yurek burkuyor.

Pazar gunu yakin bir arkadasimi Turkiye'ye yolcu ettik. Kesin donus yapti. Arkadasi olarak benim icin bile zor bir ayrilikti, ikiz kiz kardesi Ingiltere'de hayatina devam edecegi icin (Allah izin verirse) iki kiz kardesin ayriligi daha da zor oldu. Gidene mi uzuluyoruz, kalana mi uzuluyoruz biz de sasirdik...

Esi de tezininin son halini martta teslim edecegi icin bir sure daha burada olacak. Ikiz kiz kardesini ve esini de burada birakarak yola cikti ne yazik ki.


Aylardir kendimizi hazirladigimiz, son bir kac gunde zorlama esprilerle ortaligi neselendirmeye calismamiza neden olan bu ayrilik bana bir kez daha olumu hatirlatti. Yasanan, Allah bir olum vermezse-simdilik- gecici bir ayrilik. Ya da en azindan zaman zaman taraflarin birbirini gorup az da olsa hasret giderebilecegi turden bir ayrilik. Ozlediginde telefonun ucunda sesini duyabilecegin, internette chat yapabilecegin bir ayrilik... Ya olumle gelen ayrilik?

Ahirete inanmayanlar icin ne zor olmali sevdiklerini sonsuza dek kaybetmis oldugunu dusunmek!

tahin

21 February 2006

Kredi kartlari ve Turkiye!


Turkiye'de su aralar kredi kartlari borclari gundemde. Silinsin mi, silinmesin mi, intiharlar, iflaslar vs vs.

Kredi karti borclari yalnizca Turkiye'ye ozgu bir durum degil elbette. ABD ve Ingiltere'de de buyuk sorun. Ingiltere'de, insalarin kredi karti borclarini temizleyebilmelerine yardimci olmak icin kurulmus yardim kurumlari var. Ancak kredi kartini odeyemeyenin secenegi intihar degil burada. Hapis cezasi yok oncelikle. Ancak haciz var. Borcunu odeyemeyen kisi iflasini veriyor. Ancak bu kimsenin tercih etmek istemeyecegi bir durum cunku kisinin mali kredi notunu dusuruyor ve gelecek zaman icinde, ev kiralamak istediginde bile karsisina cikip engel teskil ediyor. Bir anlamda kisinin elini-kolunu bagliyor.

Turkiye'de ozellikle su zamanda artan, kredi karti borcuna bagli intiharlar TBMM'ne kadar tasindi. Bugunku hurriyet gazetesinde, esini ve iki yetiskin oglunu oldurdukten sonra intihar eden bir polisin haberi vardi. Uzucu bir durum. Polis emeklisi, iki yetiskin oglu var, ikisi de calisiyor. Gectigimiz gunlerde 10 bin ytl'lik borcunu kapatmis ancak hem esinde, hem cocuklarinda ek kart var ve surekli kredi karti limitini asiyorlar! Evde iki kisi calisiyor, bir kisinin emekli maasi var. Hala nasil oluyor da gecinemiyorlar anlamiyorum!


Bir diger intihar eden polis memuru 1159 ytl maas aliyor. Yeni aldigi otomobili icin odedigi borc 454 ytl. Ev kirasi 200 ytl. Esinin aciklamasina gore gecim sıkıntısı cekiyorlarmis.


Kredi kartlarini luks goren var ya da gecim sıkıntısı icindeki halkin tek caresi goren var... Ben luks gorenlerdenim. Insanimiz ne yazik ki tuketim cilginligi icinde, evinin esyasi, arabasi, artan gereksiz harcamalari sebebiyle kredi kartlarina sariliyor. 1980 oncesinde insanlar zengin degildi, fakir olan kisi gercekten fakirdi. Annemin babasi devlet memuru idi ve bir kizini ogretmen okulunda okutuyordu. Annem, evde bir portakali dorde bolup oyle yediklerini anlatirdi. Bugunun devlet memurlari bankadan kredi cekip otomobil aliyor? Bu ne perhiz, bu ne lahana tursusu!

Universitede okurken yakin bir arkadasimin, icra takibi yapan avukatlik firmasinda calisiyordum. Malum bir cep telefonu GSM firmasinin, borcunu odeyemeyen musterilerini icra takiplerini yapiyorduk. Evlere hacize giden arkadaslarim, bazi evlerde oturmak icin tahta bir sedir bile bulunmadigini soylerlerdi. Dogal olarak icraya gittikleri evden hic bir sey almadan, hatta bazen evdeki yasli ana-babaya bol teselli ve miktar para vererek cikarlardi. Genel musterilerimiz, askere giden, giderken de cep telefonunu kapatip cep telefonu faturasini da kapattigini sanan saf erlerimizdi! Ancak GSM firmasinin aylik sabit ucretleri islemeye devam eder, bundan haberi olmayacak kadar cahil olan ama yine de havalisindan bir cep telefonu bulunan sahislar telefonlari kapatip askere giderlerdi. 2 ay sonra da dosyalari avukata gelir ve anne babasinin evine hacize gidilir, borc odenmezse kisi hakkinda kamu davasi acilirdi. Tabii once 3 kurus olan telefon borcu faiziyle 6 kurusa cikar, avukata gelince avukat masarafiyla 9 kurus olur, o sure icerisinde faiz islemeye devam eder, eve hacize gidilirse haciz masraflari ile 15 kurusa cikardi!

Avukat arkadasimiz bizi bu konuda daha iyi aydinlatir mutlaka.

Telefon sirketine milyarlarca borcu olan bu insanlar gercekten yemek icin ekmek bulamazken neden cep telefonu aliyorlar? Kimseden geri kalmamak icin tabii ki! Arkadasinda olan bir sey mutlaka onda da olmali!! Hasetlik, ac gozluluk, tuketim hastaligi...

Tabii tek borclularimiz askere giden erler degildi! Polis memurlari, diger devlet memurlari, kizina ya da ogluna aldigi ve milyari bulan faturadan haberi olmayan anne-babalar, kucuk isyeri sahipleri... Her kesimden, cesit cesit borclu.

Ayrani yok icmeye, atla gider malum... diye devam eden vecizemizin cuk diye oturdugu durumlar.

Kredi kartina milyarlarca borcu olan insanlarin evlerine gittiginizde, yukarda bahsettigim cok fakir kisiler haric, hali vakti yerinde olan insanlarin evlerinden bir farki yoktur. Yatak odasi takimi, oturma odasi grubu, televizyonu, otomobili... Eve bakarsaniz, eger haciz gelmemisse, hersey tam takim yerindedir. Neden? Komsuda var, bende de olmali! Elalem ne der! Vitrini olmayan ev mi olur?! Aaa falancanin evinde yatak odasi takimi yok!! aaaa!!!!!!! Ne ayip!

Ticaretle ugrasan kisileri bu gruba katmiyorum elbette. Sonucta ticaret bir kar-zarar durumudur, hele de Turkiye'de kisi cok cabuk iflas edebilir, borca batabilir. Benim bahsettigim grup, 1159 ytl maasi varken ayda 454 ytl taksitle otomobil alan memur kesim.

Annem ve babam emekli memur. Her ikisinin de hayatinda hic kredi karti olmadi. Felsefeleri; "param varsa alirim, yoksa almam!" Ikisi de kredi kartindan ozellikle uzak durdular. Satin alma gucleri oldugu halde gereksiz gordukleri icin otomobil almadilar. Oysa bugun ayni apartman oturdugumuz, tek maasla gecinen komsularimizin, kucuk bir kasabada yasamalarina, siradan bir devlet memuru ya da isci olmalarina ragmen otomobilleri var! Apartmanin onunde, araba park edecek yer kalmadi!

Annem ve babam, evlenirken satin aldiklari koltuk takimlarini hala kullaniyorlar! 28 sene oldu, belki daha fazla, hala sapasaglam oldugu icin atmadiklari koltuk takimini kullaniyorlar. Kendi evlerine evlendikten 20 sene sonra tasindilar ve eski koltuklarini da yanlarinda goturduler. Tabii ev daha buyuk oldugu icin yeni takim da aldilar. Evlendikten 20 yil sonra ilk kez! Bugun kim 28 senelik koltukta oturuyor? Kim evlendikten ancak 20 sene sonra yeni koltuk takimi aliyor artik? Gercekten cok az insan.

Anne ve babamin zamanindaki devlet memurunun durumunu bugunun devlet memuru ile karsilastirmak pek dogru olmaz. 15-20 sene onceki devlet memuru, bugun ozel sirketlerde calisan universite mezunu insanlar seviyesinde idi. Bugun ozel sirket calisani kesime baktigimizda, israftan uzak-gosteristen uzak- gereksiz harcamadan uzak bir tablo gorebiliyor muyuz? Ben goremiyorum. Gecenlerde bir blogtaki arkadasimiz, kari-koca calistiklari halde- esine "cok fakir olduklarini soyleyerek dert yandigini" yazmisti. Sonra da esinin bulasiklari bulasik makinasina yerlestirdigini... Nasil yani? Bu nasil bir fakirlik? Eger parasal sıkıntıdan yakiniyorsan evinden bulasik makinani, televizyonu ve bilgisayari cikarirsan onemli olcude elektrik tasarrufu saglarsin. Ama evde bunlar varken bile fakir olunan bir cagdayiz! Bunlarin bulunmadigi evde yasanmaz herhalde!?

Bir arkadasim, ablasi ve abisi ile ayni anda universitede okuyordu. Yani siradan bir devlet memuru olan babalari, tek maasla, ayni anda 3 cocugunu universitede okutuyordu! O amcamizin da kredi karti yoktu elbette!


Saniyorum kredi kartlari borcunda anahtar kelime; "gerekli ya da gereksiz" gormek. Bugun herkes, aslinda gereksiz olan cok seyi gerekli goruyor, baskalarinin elinde olana karsi kiskanclik duyuyor, luks tuketimleri temel gereksinimlerinin onunde tutuyor. Hanimlar herseyi tam takim evlerde oturmaya, beyler en iyisinden televizyon ve arabaya, cocuklar markaya duskun. Ortaya da sonucta dag gibi kredi karti borcu cikiyor. Eh.. ayagini yorganina gore uzatmayanin sonu...


tahin

Which city do you belong in?

You Belong in London

A little old fashioned, and a little modern.
A little traditional, and a little bit punk rock.
A unique woman like you needs a city that offers everything.
No wonder you and London will get along so well.




tahin

13 February 2006

Ingiltere'de Turkiye Izleri

Bu fotografi Victoria Istasyonu'ndan eve donerken kullandigimiz metro'nun icinde cektim. Aslinda uzun zamandir etrafta bu reklam. Turkiye disinda baska ulkeleri de kullaniyorlar bu reklam serisinde.

Birlesik Krallik Posta Idaresi'nin (Post Office) tatil oncesi gideceginiz ulkenin parasini henuz kendi ulkenizde iken almanizi saglayacak (ustelik %0 komisyonla!) doviz islemleri reklami. Bizi fes'le ozdeslestiren su yabancilar da olmasa fes kulturumuzu kaybedecegiz. Kapalicarsi'dan baska Turkiye'de nerde bulunuyor fes yahu!:) Evinde fes bulunan batililarin sayisi, evinde fes bulunan Turkiyelilerden fazladir kesin:)










Yukaridaki bu fotolarda ise; aslen Nijeryali olan, Ingiltere'de, insaat sektorunde proje sorumlusu olarak calisan ve cocuk sahibi olmak icin Sperm Bankasi'na basvurmus lezbiyen bir bayani goruyoruz. Hikayesi Baby Race programinda yayinlandi.

Sperm aradigi siralarda bir bulusmaya giderken bu t-shirtu giymisti. Neden bilmiyorum... Turkiye'nin bayragi oldugunu bilip bilmedigini de bilmiyorum. Belki yakin Turk arkadaslari vardi ve tv'ye cikacagini ogrenince Turk bayrakli t-shirt giyip reklam yapmasini rica etmislerdi:)

Gecen haftalarda Channel 4'da yayinlanan Baby Race isimli programda; ozellikle 30'lu yaslarina gelmis ancak aile kuracak uygun erkegi bulamamis bayanlarin ve zaman zaman da lezbiyen bayanlarin Sperm Bankalarina basvurarak cocuklarina baba adayi aramalari, bulmalari, hamile kalmalari, hamilelikleri ve dogumlari anlatilmisti. Tabii sadece bekarlar basvurmuyor sperm bankalarina, kisirligin erkekten kaynaklandigi durumlarda evli ciftler de sperm bankasindan sperm alarak cocuk sahibi oluyorlar. Ancak program bekar bayanlar uzerineydi.

Cok uzun ve ayrintili bir konu. Gecenlerde bir haber okumustum bu konuda, Amerika'da sperm bankalari yolu ile hamile kalan cok kadin ve bu yolla dogan pek cok cocuk var. Ancak ayni babadan birden fazla hatta birden cok fazla cocuk doguyor ve bu cocuklar birbirlerinin kardes oldugunu bilmeden buyuyorlar. Gecen yillarla birlikte "baba bir anne ayri" cocuklarin evlenme riski artiyor. Sanirim artik evlenmeden once Turkiye'deki saglik raporu istendigi gibi batida da dna testi falan isteyecekler adaylardan. Hos, boyle bir testi yaptirmayi dusunmeden birlikte olup cocuk sahibi olabilecek aslinda "kardes" ciftlerin de olma ihtimali yuksek.

Turk filmlerinin klasik ve hep guldugumuz repligi gercek oluyor saniyorum!

"Durun! Siz kardessiniz! Evlenemezsiniz!"


tahin

12 February 2006

East Grinstead

Londra'nin guneyinde, West Sussex bolgesinin sinirlari icinde bulunan East Grinstead sehrine zorunlu yolculugumuz, Victoria tren-metro istasyonundan trenle 1 saat surdu.

East Grinstead, Romalilar zamanina kadar uzanan tarihi bir gecmise sahip. Kasaba ozellikle Ortacag'da gelismis ve icinde kurulan pazarlari ile kendi bolgesinin alisveris ihtiyacini karsilamis.

Ortacag "England" bolgesindeki kayitlarin tutuldugu "Domestay" defterinde, 1086 yilinda, 12 hanelik koyden "Grenestede" adiyla bahsediliyor. O zamanki ingilizcede "Green Cleaning" (Yesil alan) anlamina geliyor. Grenestede oluyor bugun "Grinstead".

13. yuzyilin basinda (1235) koylukten kasabaliga yukseliyor.

9 temmuz 1943'te Almanya tarafindan bombalaniyor. Bombalar bir miktar "High Street"e (Ana caddesi) ve ozellikle London Street (Londra Caddesi) uzerindeki sinemaya buyuk zarar veriyor.

Su anda 25 bin nufuslu kucuk bir sehir.

1609 yilinda Darülaceze olarak hizmet vermesi amaciyla Sackville ailesi tarafindan yaptirilan Sackville College, hala daha yaslilara barinma hizmeti veren, ulkenin yapi olarak en guzel binalarindan bir tanesi.

17. yuzyil ve sonrasinda yapilan evler, kilise ve diger binalar gunumuze kadar korunmus. Eger tarihi seviyorsaniz East Grinstead'i de seversiniz.

Turkiye sartlarina gore "yasli", Ingiltere sartlarina gore "orta yasli" olan, tanistigimiz bir Ingiliz (G.) torunlarindan bahsederken "mashallah" dedigimde, "Oh yeah, mashallah, mashallah" diye eslik etmesi sonucu kucuk oglunun islamiyeti secerek musluman oldugunu, aslen Kashmir'li bir kizla evlendigini ogrenmis oldum.

1960'li yillarin sonu ile 1970'li yillarin basinda Israil'de calisan G., Arap Israil savaslari sirasinda esiyle catismalarin ortasinda kalmislar. Hatta esi, "sozlu mu yoksa fiziksel mi" oldugunu soramadigim bir saldiriya maruz kalmis. Ingiltere'ye donmeden once is sebebiyle Turkiye'ye ugramislar. "Israil'den sonra cok sakin ve farkli gelmisti" diyor 1970'lerin baslarindaki Turkiye icin. "12 Mart'in marifetidir" demedim tabii ki:)

Tanistigimiz bir aile ise tam bir "multi cultural" (cok kulturluluk) kavrami ornegi idi.
Aslen Israilli bir Yahudi olan E. once Almanya'ya goc ediyor, Katolik Alman olan su anki esi ile evleniyor. Birlikte Ingiltere'ye yerlesiyorlar, budist oluyorlar. Tayland'a tatile gidiyorlar. Ingiliz kulturu ile yetisen bir ogullari, Fransa'da ve Guney Afrika'da evleri var! Designer olmak icin egitim alan ogullari gectigimiz yaz, simdi yikilmis olan Ikiz Kulelerin tasarimcisi olan Amerikali'nin ofisinde staja kabul edilecek kadar yetenekli bir cocuk.

Sohbet sirasinda Tayland'dan New York'a, Israil'den Guney Afrika'ya, Turkiye'ye gidip geldim hayalen!

Burasi 1609 yilinda yapilan "Sackville College." 1624 Parlamento Yasasi ve 1631 Kraliyet Beyannamesi ile "Charity" -Yardim Kurulusu- olarak hizmet vermeye devam ediyor. Ingilizler 2006 yilinda, 1600'lu yillardaki yasalarini korumaktan ve kullanmaktan gocunmuyorlar, utanmiyorlar. Bizim 400 yil onceki yasalarimiza ne oldu dersiniz?!


High Street uzerindeki tarihi binalardan bir kesit.









Burasi da Londra'daki Victoria Istasyonu. Cumartesi aksami saat 20.00 Eglenmeye cikan insanlar yuzunden metro ve trenler hafta ici sabah saatlerindeki is kalabaligi kadar yogundu!



10 February 2006

Hayvanlar Alemi

3 Silahsorler...



Ben bu ormandan nasil cikicam yaa?:)




tahin

09 February 2006

The Dead

† = 50 Dead


September 11
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††

Iraq War: Allied Troops
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††

Iraq War: Iraqi Civilians
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††

Asian Tsunami
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††
††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††††


Source: http://sebcarroll.blogspot.com

08 February 2006

Anne ve Cocuk 2

Yapilan arastirmalar, cocugun ozellikle fiziksel ve ruhsal acidan en onemli gelisim cagi olan ilk 3 yilinda annesi tarafindan yetistirilmesinin en saglikli secenek oldugunu soyluyor. Elbette cesitli sebeplerle calismak zorunda olan anneler icin soylenebilecek bir sey yok ancak imkani varken isinden 3 yil ayrilarak tum zamanini, emegini ve bilgisini cocugunun gelisimine ayirmayan annelerin, cocuk gelisimi konusundaki bilgileri ciddiye almadigini dusunuyorum.

Bloglardan birisinde yaptigimiz yazismalarda; egitimli anneler dahi "cocuklar konusundaki psikolojik arastirmalara onem vermediklerini, anne olmayan kisilerin cocuk gelisimi konusunda cok da soz soyleme hakkina sahip olmadigini" dusunduklerini acikladilar.

Oncelikle; psikoloji bilimini ve arastirmalarini reddetmek sosyolojiyi, sosyal psikolojiyi, pedagojiyi, psikanalizi vs vs gibi sosyal bilimlerin yapi taslarini reddetmek anlamina geliyor.

Batili ulkelerin zaman ve para ayirarak yaptiklari arastirmalari biz reddediyoruz, onlarsa bu verileri kullanarak bizi uretim toplumundan cok tuketim toplumuna ceviriyorlar!

Gittigimiz alisveris merkezinde neden daha uzun sure kaldigimizi, neden x marka urunu degil de z marka urunu aldigimizi kendimizce acikliyoruz ancak urun paketinin renginden, alisveris merkezinde calinan muzige kadar herseyin psikolojik arastirmalara dayali bir planin parcasi oldugunu biliyor muyuz? Reklam dunyasi, bizim burun kivirdigimiz psikolojik verileri cok guzel ve duzenli bir sekilde kullaniyor.

Cocuk psikolojisi ve egitimi konusunda konusmaya kalktiginizda; "Git anne ol gel, sonra konus" tarzi yaklasimlar ise bu alanda calisan "cocuk sahibi olmayan kadin ya da erkeklerin" calismalarini bir cirpida cope atmaktir. Bu biraz da hastalik gecirmemis bir doktorun tedavisini reddetmeye benziyor. Doktor cektiginiz aciyi anlamiyor olabilir ancak bu durum o hastaligin tedavisini bilmedigini gostermez. Tabii psikolojiyi, elle tutulur bilim dali olmadigi icin bastan reddediyorsaniz, sorunlari yok saymaktan baska bir sey yapmiyorsunuz demektir.

Psikanalizin kurucusu ve babasi sayilan Sigmund Freud'un kizi Anna Freud "Cocuk psikanalizi"nin kurucusu ve annesi sayilir. Omrunu cocuk psikolojisi ve psikanalizine adamis olan ve bilim dunyasi tarafindan bu alanin kurucusu kabul edilen Anna Freud hic cocuk sahibi olmamistir. O zaman onun da tum omrunu verdigi teorik ve pratik calismalarini, cagdas cocuk psikolojisinin uzerine kuruldugu cocuk psikolojisi ve analizi calismalarini da kaldirip cope atalim! Cocuk sahibi olmadigindan, cocuk psikolojisi ve egitiminden anlamadigi icin...??!!

Neuroscience ve Cognitive Science gibi alanlar sayesinde bugun beynin icini de gozlemleyebilir hale geldik.

Cognitive Science alaninda yapilan bir arastirmada; 1 yas civarindaki cocuklar; "duzenli ozel ilgi gosterilerek yetistirilen, egitilen" ve "kendi haline birakilan" cocuklar olarak ikiye ayrilarak incelendiginde; annesi ve egitimci tarafindan duzenli olarak egitilen cocugun, bir kac ay icinde, kendi haline birakilan cocuktan zeka olarak daha hizli gelisim sagladigini ispatladilar.

MTV gibi surekli klip programlarini izleyen cocuklarin Otizm benzeri bir problemle karsi karsiya kaldigi, Turkiye'de yapilan bir arastirmada da Kral TV izleyen cocuklarda algilama ve zeka geriligi sorunlarinin olustugu saptandi.

Cocugu alelade bir bakiciya birakarak ise giden annelerin ici rahat olabilir ancak daha iyi bir egitim, daha iyi bir yasam adina cocuklarini, egitimi mechul kisilerin ellerine birakiyorlar. Cocugun oynayacagi oyuncagin renginin bile onem kazandigi bu donemde cocuk gun boyu ya kendi basina, ya TV onunde zaman geciriyor. Cocugun uyumasi icin cocuga raki iciren, ocagin gazini acip cocugu bayiltan vs tarzi bakici hikayelerine hic girmiyorum.

Fiziksel olarak guzel bakim saglasa da, bilincli olarak hareket etmeyen ve cocugun ruhsal ve beyinsel gelisimi icin en onemli olan zamanda cocuga gereken egitimi vermeyen bakicilar da ne yazik ki cocuklar icin "en saglikli" secenek degil. Elbette bu durumda, calisamasa da bilincli olarak cocugunu egitmeyen anneler de ayni konumda.

Cocugun ilk 3 yil icerisinde en cok ihtiyac duydugu kisi annesi, beslenmesi kadar en cok ihtiyac duydugu sey de; ruhsal ve zeka gelisimi icin bilincli, egitimli yaklasimdir.

Tum bunlar hic bir sey ifade etmiyorsa zaten soylenecek bir sey yok...


Anna Freud
www.ship.edu



tahin

Anne ve Cocuk

3 ekim 2005 pazartesi gunu "National Childminding Association"in konferasinsinda sunulmus olan arastirma cocuk bakim uzmani Penelope Leach tarafindan yurutulmustur.

6 yil suren, 1200 cocuk ve anneleri uzerinde uygulanan, cocuk gelisimi konusunda yapilan en detayli arastirmalardan bir tanesi olan sozkonusu arastirmaya gore; gelisim testlerinde; anneleri tarafindan yetistirilen bebekler ve cocuklar; anaokullarda, bakicilar tarafindan ya da ailenin baska bireyleri tarafindan yetistirilen bebekler ve cocuklardan cok daha yuksek sonuclar elde etmektedirler.

Bebeklik ve cocukluk zamanlarinin buyuk kismini cocuk yuvalarinda geciren cocuklar, digerlerine oranla cok buyuk bir dezavantaja sahip oluyorlar.

Annesi dogumdan sonra ise donen yeni dogmus bebekler, cok daha yavas sosyal ve duygusal gelisim gostermekte ve cok yuksek duzeyde sinirlilik gostermektedirler. Ayrica cogunlukla ice kapanik ve mutsuz olmaktadirlar.

36 ayliga kadar olan cocuklar kesinlikle, surekli olarak tek kisinin gozetiminde egitim ve bakim almalilar ve bu kisi ideal olarak anneleri olmalidir.

Arastirmanin verdigi mesaj acik olarak; bebek ve cocuk icin en iyisi "anne"dir.


Ceviri: tahin

Mother's care is best for first three years

Mother's care is best for first three years

Young children who are looked after by their mothers up to the age of 3 do significantly better in developmental tests than those cared for by nurseries, nannies, childminders or relatives, according to a long-term study of 1,200 children led by Penelope Leach, the childcare expert.

Toddlers in nurseries fared the worst and grandparents produced worse results than nannies or childminders.

Children cared for by anyone other than their mothers tended to show higher levels of aggression or were inclined to become more withdrawn, compliant and unhappy.

The social and emotional development of babies who were cared for by someone other than the mother was "definitely less good", the report's authors said.

Tests included the ability to do a series of set tasks and the level of eye contact maintained with adults.

Ms Leach, the childcare expert who is one of the study’s authors, will reveal details of the its findings today at a conference organised by the National Childminding Association, of which she is president.

She will say that the study, one of the longest and most detailed, concludes that the development of children cared for by someone other than their mother is “definitely less good”.

Ms Leach, whose “baby knows best” approach includes advising mothers never to leave babies to cry, said: “The study does not mean every child in a large nursery will become a monster. Nevertheless, it shows a small but significant difference in a large group of children.”

Families from North London and Oxfordshire took part in the study of 1,200 children, which began in 1998. Ms Leach and her fellow authors Kathy Sylva and Alan Stein led a team of researchers who interviewed mothers when their babies were 3 months, 10 months, 18 months, 36 months and 51 months.

About half of the women taking part looked after their children full-time, a third returned to work before their babies were seven months old and about 8 per cent returned to work when their babies were under three months. The study accused most of the mothers returning to work of not investing enough time or thought in finding childcare. Many did not take up references, a finding Ms Leach described as “staggering”. She said: “There were mothers happy to leave a baby with an au pair, after one phone call conducted through an interpreter.”

Nurseries were also scrutinised and found to be inadequate in many cases.

Purnima Tanuku, chief executive of National Day Nurseries’ Association, said: “Seventy-eight per cent of working mothers say a nursery is their ‘ideal childcare’.”

www.timesonline.co.uk
www.bbc.co.uk



tahin

Mother-Child

According to Jane Liedloff in The Continuum Concept,

"The mothers could, if they realized the urgency of their presence during the baby's first year, give up the job in order to avert the deprivations which would damage the baby's entire life and be a burden to her for years as well.”

Do everything you can to be with your baby at least for the first three crucial years. Herbert Ratner, M.D. reports,

"Leading authorities agree that for optimum development the child needs one person as a full-time caretaker for the first three years a person who has time day and night to devote herself to the needs of the child."

In The Rights of Infants, Margaret Ribble, M.D. says,
"The baby...in the beginning is quite helpless, and his mother must actually function for him for many weeks. Any sudden separation from her at this time causes psychological trauma... Babies who do not have constant mothering are definitely slower and less alert."

Daycare

Parents should be aware of the very serious concerns expressed by professionals that day care can and often does result in detrimental effects on children.

Studies have shown that children find daycare stressful. The level of the stress hormone cortisol is higher in children at their daycare than at home. (Child Development 74)

In their book, Hold on to Your Kids, Canadian authors Gordon Neufeld, Ph.D. and Gabor Maté, M.D. mention,

"One of the largest studies done on this subject followed more than a thousand children from birth to kindergarten. The more time a child had spent in daycare, the more likely she was to manifest aggression and disobedience, both at home and in kindergarten. The more they had been in daycare, the more these children exhibited counterwill as indicated by arguing, sneakiness, talking back to staff and failure to take direction. Their elevated frustration was indicated by temper tantrums, fighting, hitting, cruelty to others and the destruction of their own things."

Dr. Philip Ney, a child psychiatrist and a Clinical Professor at the University of British Columbia and Director of the Hospital Adolescent unit compiled the following consequences of day care from several academic sources:
* Children in day care part time had average performance in high school. If there had been no day care in the first year of their life there was above average high school achievement.
* Children in full time day care were more lonely and misbehaved more. They were less compliant and more aggressive with their peers and less able to empathize. They had more fears and more severe temper tantrums.
* Children in day care had more difficulty verbally and had fewer new word combinations.
* Children in day care experience more stress and depression, which suppresses the immune system.
* The physical health of children in day care is significantly affected. This is due to the fact that young children in large groups pass infections back and forth - infections often resistant to antibiotics.

07 February 2006

Aminah Assilmi: Bir zaferin hikayesi!

Sene 1975, yer Amerika Birlesik Devletleri, Oklahoma Sehri.

Aminah universite egitimi almakta olan evli ve iki kucuk cocuk annesi, hristiyan, radikal feminist bir gazetecidir.

Tiyatro dersindeki musluman sinif arkadaslarinin hristyan olmalarini saglamak icin, onlarla tartisirken elinde guclu argumanlar olabilmesi adina Islamiyeti arastirmaya basliyor. 1.5 yil sonra da musluman oluyor.


Islamiyeti kabul ettikten sonra once eski arkadaslarinin buyuk bir kismini kaybediyor. Artik "eglenceli"olmadigi icin bir bir terkediyorlar Aminah'yi.

Annesi musluman olmasini kabullenemiyor, bir an once aklinin basina gelmesini umut ediyor.

Akil sagligi uzmani kizkardesi, Aminah'nin aklini kaybettigine karar veriyor ve onu bir akil hastanesine yatirmaya kalkisiyor.

Babasi normalde sakin, akli basinda, cevresindeki insanlarin akil danisman icin geldigi olgun bir adam. Ancak kizinin musluman oldugunu duyunca silahina sariliyor ve oldurmek icin yola cikiyor! "Sonsuza kadar cehennemde yanmasindansa olmesi daha iyidir" diyerek!!

Arkadassiz ve ailesiz kaliyor boylece...

Basortusunu taktigi ilk gun isinden atiliyor! Arkadassiz, ailesiz ve sonra da issiz..

Kocasi ile birbirlerini cok seviyorlar. Ancak Aminah islamiyeti arastirmaya basladiktan sonra cok durgunlasiyor, barlara gitmiyor, sessizlesiyor. Kocasi Aminah'nin hayatinda baska bir erkek olmasindan supheleniyor. Aminah kocasina durumu aciklayamiyor. "Bana ne oldugunu ona aciklayamazdim cunku ben de bana ne oldugunu bilmiyordum" diyor.. Kocasi ayrilmak istiyor, Aminah da esyalarini toplayarak evden ayriliyor.

Islamiyeti kabul ettikten sonra bosanmalari kacinilmaz oluyor. O yillarda islam Amerika'da cok iyi bilinmiyor, bugune gore cok daha yanlis taniniyor ustelik. Bosanma davasi sirasinda sirf musluman oldugu icin cocuklarinin velayetini alamama tehlikesiyle karsilasiyor. Hakim son karari aciklamadan once Aminah'ya 20 dakika sure ve iki secenek arasinda bir secim hakki veriyor. Ya Islam'i inkar edecek, musluman olmadigini ilan edecek ve cocuklarinin velayetini alacak ya da muslumanligini kabul edecek ama cocuklarini kocasina birakacak!!!

Aminah; "O 20 dakika hayatimin en aci dolu dakikalariydi" diyor. Bir tarafta cocuklarini bir gun, bir ay, bir yil icin degil ama bir omur boyu kocasina birakmak; diger tarafta mutlak gercegi cocuklarindan saklayarak iki yuzlu olarak yasamak... Daha sonraki yillarda cocuk sahibi olamadigi bir donemde doktorlar bunu o 20 dakikada cektigi acidan kaynaklanan komplikasyonlara bagliyorlar.

"Daha once hic etmedigim kadar cok dua ettim.. Cocuklarimi birakmak icin, Allah'tan daha emin-guvenli bir yer olmadigini biliyordum. Eger Allah'i reddedersem ilerde cocuklarima Allah'in mucizlerini gostermek icin hic bir sansim olmayacakti." diyor.

Aminah Islami secmeye karar veriyor. Biri kiz, biri oglan iki kucuk cocugu ondan alinarak eski kocasina veriliyor. Bir anne icin bundan daha buyuk bir fedakarlik olamazdi. Oyle bir fedakarlik ki hic bir maddi sebep icin degil sadece iman ve sarsilmaz bir inanc icin yapilan fedakarlik.

"Mahkemeyi, cocuklarim olmaksizin hayatin benim icin cok zor olacagini bilerek terkettim. Yuregim kaniyordu ama yine de dogru olani yaptigimi biliyordum" diyor Aminah.

Belki bulundugu bolgenin adalet sistemi zayifti, belki de Allah'in onun icin ozel bir plani vardi.

Aminah daha sonra dosyasini medyaya tasiyor ve bu adaletsizlikle savasiyor. Her ne kadar cocuklarinin velayetini geri alamasa da Colorado kanunlarinda degisiklik yapiliyor ve o gunden sonra anne ya da babanin velayet basvurusunun dini inanca bakilarak reddedilemeyecegi karari aliniyor.

Aminah Islami kabul ettikten sonra daha farkli, cok daha iyi bir insan oluyor. Ailesinin kendisine yonelik tepkilerine ragmen her firsatta onlara kart gondermeye, tasindigi zaman yeni adres bilgilerini iletmeye devam ediyor. Her kartin en altina daima Kur'an-i Kerim'den guzel ayetler yaziyor.

Ailesi uzerinde olumlu etki olusturmasi fazla zaman almiyor.

Ilk once 100 yasin uzerindeki buyukannesi musluman oluyor. Ve musluman olduktan kisa bir sure sonra da vefat ediyor.

Daha sonra musluman olan kisi ise Aminah'nin musluman oldugunu ogrendiginde onu oldurmek isteyen babasi.

Kizkardesinin musluman oldugunu ogrendiginde onu oldurmek icin evine giden ama sonrasinda islami kabul eden Hz. Omer gibi!

Bir kac yil sonra annesi musluman oluyor.

Aminah'yi akil hastanesine yatirmaya kalkan kizkardesi de musluman oluyor.

Aminah'nin oglu 21 yasina geldiginde annesini arayarak musluman olmak istedigini soyluyor ve o da musluman oluyor.

Bosandiktan 16 yil sonra eski kocasi da muslumanligi kabul ediyor. 16 yil boyunca Aminah'yi takip ettigini ve kendi kizlarinin da onun gibi musluman olmasini istedigini soyluyor. Aminah'ya gelerek daha once yaptigi her sey icin ozur diliyor.

Aminah musluman olduktan sonra ikinci evliligini yapiyor.Cocuk sahibi olmak istemesine ragmen doktorlar hic bir zaman tekrar hamile kalamayacagini soyluyorlar ona. Ama bir sure sonra, Allah'in ona belki de en guzel hediyesi olarak guzel bir oglu oluyor.

Eger Allah bir kuluna bir nimet vermek isterse O'nu bundan kim alikoyabilir ki?!

Allah'tan gelen bu nimete sukur olarak Aminah ogluna "Barakah" ismini veriyor.


Aminah'nin Allah yolunca yaptigi fedakarlik akil almazdi. Bu yuzden Allah, onun bu fedakarligina karsilik guzel nimetlerle odullendiriyor.

Musluman oldugunda kendisinden yuz ceviren ailesinin simdi cok buyuk bir kismi musluman.

Musluman oldugu icin arkadaslarini kaybetti, simdi ise pek cok kimse tarafindan seviliyor.

Basortusu kullanmaya basladigi icin isin atildi simdi ise Uluslararasi Musluman Kadinlar Birligi'nin (International Union of Muslim Women) baskani. Ulke capinda ragbet goren seminerler veriyor. Amerika Birlesik Devletleri Posta Birligine, Muslumanlarin dini bayramlari icin ozel "bayram pulu" uygulamasini (Eid Stamp) duzenledigi lobilerle, yillar suren ugraslarla resmen kabul ettiriyor.

Su anda da Ramazan ve Kurban bayramlarinin ABD'de resmi tatil olarak kabul edilebilmesi icin calisiyor.

Aminah Assilmi'nin hayat hikayesi bir inanc hikayesi. Bir sinav ve basari hikayesi, inancin zaferinin hikayesi!

Aminah'nin hikayesi hepimiz icin ornek alinacak bir hikaye. Allah'a guvenmenin ve inanmanin hikayesi!

Allah'in kulundan razi olmasinin ve verdigi vaatleri nasil gerceklestirdiginin hikayesi!

http://www.welcome-back.org
http://www.usps.com/news/







ceviri: tahin

06 February 2006

Hindi-Turkey

Daha once hocalarimdan birisinden dinledigimi sandigim bir isim kovalacamasina jonquille'in blogundan ulastim. Blogunda, Turkiye ve Turkey-Hindi- kelimeleri arasindaki baglantinin nasil kuruldugunu anlatan bir yaziya link vardi.

Yazinin Turkce cevirisi burada, Ingilizce orjinali de burada. Hepsini okumaya vakti olmayanlar icin de ozeti asagida;)

Anadolu'da hindi'ye benzeyen ancak ondan daha kucuk ve lezzetli olan "çulluk" denen bir hayvan vardir. Amerika kesfedilmeden cok once Ingiliz tuccarlar Anadolu'daki çulluk denen hayvani kesfediyorlar ve Ingiltere'ye ithal etmeye basliyorlar. Ingiltere'de populer olan çulluk, "Turkey bird" (Turk kusu) ya da kisaca "Turkey" olarak adlandiriliyor. Amerika kesfedildiginde Amerika kitasina gelen Ingilizler burada gordukler hindileri çulluk zannediyorlar ve tipki çulluğu oldugu gibi Amerikan hindilerini de "Turkey" diye adlandiriyorlar.

O gune kadar dunyanin baska hic bir kosesinde bilinmeyen hindi, Amerika kitasindan Turkiye dahil dunyanin diger bolgelerine ithal edilmeye baslaniyor. Diger ulkeler bu hayvanin çulluk (ya da kendi ulkelerinde her ne olarak adlandiriyorlarsa, hindinin daha kucugu olan hayvan) olmadigini anliyorlar ve hindiye o zamanlar Amerika kitasinin dunyadaki isimleri olan; "India, Peruvian ya da Ethiopian" kuslari adini veriyor.

Yani aslinda Turkiye'nin ingilizcedeki karsiligi olan Turkey, hindiye verilen isimden gelmiyor. Asil ingilizcedeki hindi ismi Turk'ten geliyor:))

Bu arada hindiye dunyanin diger koselerinde verilen isimlere gelince;
Turkcede: "Hindi" (Hindistan'dan geliyor. Amerika ilk kesfedildiginde "India" olarak adlandirilmasiyla alakasi var kesin.)
Portekizcede: "Peru",
Arapcada; "Ethipoian kusu",
Yunancada: Gallapoula (French girl),
Farscada: Buchalamun (Bukelemun)
Fransizcada: Dinde (Hindistan'dan-from India)
Hintcede ise hindinin bir karsiligi yok:) Onlar da ingilizcedeki gibi "Turkey" diyorlar:)

Yani aslinda tum dunya kimi zamanlar ortak bir mirasin takipcisiyiz ancak pek farkinda degiliz.. sonucuna variyorum:)



tahin

Romantik Cince:)

Sayfanin sag ust kosesinde, sayfa her yenilendiginde yeni bir kelime gosteren Cince karakter kutucugu var.
Bugun rastladim; "Cifte Mutluluk" kavramini simgeleyen karakterin iki kere, yanyana yazilmasi ile "Evlilikle Gelen Mutluluk" kelimesi&anlami olusuyormus:)
Cok romantik buldum ki ladybird bilir su dunyada nice erkegi hayrete dusurecek kadar anti romantik bir kisiligimdir:))

05 February 2006

Bir gül gibi...



55:37.
Gök yarılıp, yağ gibi eriyen, kızaran ve yanan bir gül (gibi) olduğu zaman;
55:38. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerine yalan dersiniz?*





Fotograflar: Rosette Nebula Nasa


*Rahman Suresi 37-38. ayetler

03 February 2006

Makber ve Kader

Suudi Arabistan'dan Misir'a dogru yola cikan gemi 1414 yolcusuyla Kizildeniz'de batmis. 10 kisiyi kurtarabilmislerdi su ana kadar. Sayi ne yazik ki bu kadarla sinirli kalacak gibi gorunuyor.
Gemi kazasi bana iki kisiyi hatirlatti; Hamiyet Yuceses'i ve babami.


Hamiyet Yuceses'in yeni evlendigi elektrikci bascavus esi Fethi Yuceses'in de icinde bulundugu Atilay denizaltisi 1942 yilinda buyuk ihtimal Canakkale Savasi'ndan kalma bir mayina carparak 39 denizcisiyle batiyor. Hamiyet Yuceses'in soyledigi Makber sarkisi bu olay ile butunlesmistir.

Bu arada dunyanin ilk denizalticilar aniti Turk sehitleri adina Gelibolu-Turkiye'de 2004 yilinda dikilmistir. Yarisi suda, yarisi yuzeyde olan anit batan bir denizaltiyi sembolize ediyor.


Babami hatirlamamin sebebi ise; gencliginde bir gun arkadasi ile kalkmakta olan vapura yetismeye calisiyorlar. Arkadasi limandan vapura atlayarak yetisiyor, vapur limandan uzaklastigi icin babam atlamaya cesaret edemiyor ve vapuru kaciriyor. Vapur batiyor, arkadasi vefat ediyor.
1 saniye sonramiz bile garanti degil acaba olume ne kadar hazirlikliyiz?


Bu arada Hurriyet gazetesinin ciddiyetsiz haberciligine guzel bir ornek; Hamiyet Yuceses ve denizalti ile ilgili arama yaptiginizda Hurriyet'ten karsiniza iki farkli haber cikiyor. Bir tanesi Atilay denizaltisinin 1942'de battigini, Hamiyet Yuceses'in esi Fethi Yuceses'in de aralarinda bulundugunu ve 39 denizcimizin sehit oldugunu anlatan Sunay Akin'in kose yazisi.

Digeri ise Deniz Seki'nin Hamiyet Yuceses'i canlandiracagi filmin cekimlerinden bahseden ve batan denizaltiyi 1953'te Isvec bandrollu gemi ile carpisarak batan Dumlupinar ile karistiran, Hamiyet Yuceses'in esini; "sevgilisi Selami Cavus" yapan GERIZEKALI magazin servisinin SALAK haberi!!!

Elbette ki Sunay Akin'in kosesinde yazdiklari dogru. Turkiye'nin en iyi gazetesi buysa varin gerisini siz dusunun!! Kendi gazetesinde birbirine zit iki haberi yayinlayacak kadar yayin anlayislari, neyin ne oldugundan habersiz, arastirma ozurlu cahil gazetecileri var iste..

tahin


02 February 2006

Gezelim Gorelim Ogrenelim!

Seviyorum bu fotografi:)
Ulkenin orta bolgesinde bulunan Doncaster sehri yakinlarinda bir pazar sabahi...



Yukarida cocuk arabalarini gezdiren anne babalarin yurudugu patikadan karsi tarafin goruntusu.

Britanya adasinin Romalilar tarafindan isgali Milattan Once 54 ve 55 yillarinda Julius Caesar (ki kendileri sezaryen'in isim babasidir) ile baslar. Basarili olamayan Sezar Roma'ya geri doner ve Ada halkini "barbar" olarak nitelendirir:)

Milattan Once 41 yilinda imparator olan Claudius Britanya Adasi'ni Iskocya'ya kadar isgal etmeyi basarir. England denilen, Londra'yi da icine alan guneydogu bolgesinin tamamini, Galler denilen (Galler Prensesi Diana'dan hatirlayalim:)) guneybati sayilabilecek bolgenin buyuk bir kismini ve kuzeyde kalan Iskocya'nin bir kismini isgal ederler.

New York'a ismini veren York sehri Romalilar zamaninda kurulmus. Nereden nereye:)

Yukaridaki fotografta yer alan, sicak Akdeniz ulkelerinde rastlamaya alistigimiz Roma donemi yapisi, soguk bir kis gununde kuzey Ingiltere'de karsima cikinca guzel bir supriz oldu.


tahin

01 February 2006

Munich ve Siyonist Spielberg'in cevirmeyecegi 10 film!

Munich filmi sinemalarda ancak henuz izlemedim. Acikcasi o filme para verip Spielberg'in cebine katkida bulunmayi hic istemiyorum. Bu gidisle internetten indirip izleyecegim anlasilan.

http://www.imdb.com
sitesinde tartismalari takip ediyorum. Film aradan cikarilmis durumda. Tartismalar Filistinliler ve Israil karsiti batililar ile Israilli Yahudiler arasinda Filistin&Israil sorununun tarihsel ve politik tartismasina donmus.

Bir Filistinli'nin 10 movies zionist Speilberg won't make isimli yazisi herkesin okumasi gereken bir yazi. Olaylarin ve sozkonusu kisilerin tamami gercek. Adi gecen olaylarin hicbirisini Spielberg'un filme cekecegini sanmiyoruz elbette!

Sinema oyle beyin yikayan bir arac ki istedigin kisi ya da grubu kahraman olarak insanlarin beyinlerine kaziyabiliyorsun. Israil'in nasil, ne zaman kuruldugunu bilmeyenler, Filistin davasindan habersiz olanlar, Israil'in 1/100'e tekabul eden saldirilarindan habersiz olanlar Munich filmine gidecekler ve "Ah! Ah! Vah! Vah!" nidalari esliginde gozyasi ile filmi izleyecekler. Tum dunya, ozellikle de ABD ve Avrupa tarafindan taninan bir devletseniz yaptiginiz tum operasyonlar "Anti-Teror Savunma" adini alir. Yok eger isgal altindaki bir "halk" iseniz yaptiginiz tum savunmalar "Teror" adini alir.

Israil'in ilk basbakani David Ben Gurion, UN ve ABD tarafindan belirlenen Israil sinirlari aciklandiginda; "Kendilerine verilen topraklardan simdilik memnun oldugunu ancak Israil devletinin kurulmasinin hemen akabinde guclu bir askeri kuvvet kurarak tum Israil topraklarinin tamamina yayilip yerleseceklerini" aciklamistir.
Tikla

Dunyanin gozu onunde asil niyetlerini ilan etmistir ve sozkonusu "tum Israil topraklari" Turkiye'nin guneydogusunu da iceren "Vaad edilmis topraklar"dir. Hal boyleyken Turk insaninin; "Aaa Munich cok guzel filmmis, Spielberg yine super bir film yapmis, mutlaka izlemeliyim" diye klasik ABD ve Hollywood hayrani agziyla bilincsizce konusmasini anlayamiyorum. Yok aslinda anliyorum...

Ingiltere'de Volvo (Yahudi arabasi!) disinda bir araba kullanan tek Yahudi gormedim. Hatta Yahudilere dogrudan ya da dolayli yoldan bagli olan supermarketler haricinde bir supermarkete giren Yahudi de gormedim.

Spielberg Musluman olsaydi tek kurus para verip Spielberg'un filmini izlemezlerdi. Birakin hayran olmayi!

Bir tanidigimin soyledigi bir soz var; "Eger Yahudilik anneden cocuga gecen bir din olmasaydi, diger dinlerden kolaylikla Yahudilige gecis olsaydi Yahudiler kararliliklari ve caliskanliklari ile tum dunyayi Yahudi yaparlardi!"


tahin


10 Movies Zionist Spielberg Won't Make!

1. King David Hotel: The bombing of the King David Hotel, which served as headquarters of the British administration in Palestine, killed 91 Arabs, Jews, and Brits in 1946. Two future Prime Ministers of Israel, David Ben Gurion and Menachem Begin, masterminded the attack. Disguised as Arabs, members of Begin's Irgun placed 350kg of explosives inside the building. In this action-packed thriller, David (Pierce Brosnan) — a British officer ordered to hunt down the killers — falls for Margaret (Uma Thurman), an American journalist working for Life Magazine. But is Margaret really in love or is she a secret Zionist assassin out to stop David in his tracks?

2. Nakba: A story of innocent love in a time of war and tragedy. Layla (Penelope Cruz) & Salam (Orlando Bloom) are a Romeo & Juliet against the backdrop of the 1948 Nakba, the Palestinian national catastrophe. During the Nakba, over 700,000 Palestinians fled — voluntarily & involuntarily — their homes. Can their love survive conflict?

3. USS Liberty: When Israeli boats and fighter jets attack the US Navy intelligence ship USS Liberty in the middle of the 1967 Six Day War, 34 US servicemen are killed and 173 are wounded. The official word from Washington and Tel Aviv is that the attack was a mistake. But Brad Pitt & Tom Cruise, who play surviving officers from the Liberty, swear vengeance after discovering that the attack was actually part of a plot to start World War III.

4. Sabra & Shatila: It's 1982 and the war in Lebanon rages on. British war correspondent Robert Fisk (Star Wars star Ewan MacGregor) hides in the camps of Sabra & Shatilla, while a Lebanese militia aided and abetted by Israel slaughters thousands of Palestinian refugees. Sahar (Sandra Bullock) is a Palestinian mother determined to protect her family at any cost.

5. Vanunu: A political thriller set in Israel, Australia, Thailand, England, and Italy. "Syriana" star George Clooney plays Mordechai Vanunu, the nuclear technician who exposes Israel's nuclear weapons program and pays the ultimate price. Nicole Kidman plays Cheryl Bentov, the American Mossad agent who seduces and kidnaps him.

6. Hebron: A story of tragedy and torn loyalties. In 1994, Brooklyn Jewish doctor Baruch Goldstein opened fire on Muslim worshippers in Hebron, killing 29. Palestinian American Mazen Khalili (Tom Hanks), a State Department official assigned to investigate the massacre, struggles with his job responsibilities and his roots. Leah Rabinowitz (Meg Ryan) is a Jewish American journalist who discovers a dark family secret that will change her life forever.

7. Qana: On April 18, 1996, Israeli shelling of a UN Compound that shelters Lebanese refugees kills more than 100 & injures over 300 men, women, and children. Jessica (Angelina Jolie) is a UN worker determined to let the world know what happened after witnessing the atrocity. Yossi (Robert De Niro) is a Mossad agent assigned to kill Jolie.

8. Gaza: Chris Hedges (Harrison Ford), a New York Times correspondent in Jerusalem, files stories from his hotel room. Hedges reaches a turning point when he witnesses Israeli soldiers killing young Palestinian boys for sport, then defies his editors by writing stories that humanize Palestinians. David Schwimmer & Sarah Jessica Parker make cameo appearances as the parents of Muhammad al-Durra, the 12 year old Palestinian boy killed by Israeli troops in 2000.

9. Rachel: Rachel Corrie (Gwyneth Paltrow) is the idealistic young American activist crushed to death by the Israeli army with a Caterpillar bulldozer. Sally Field, well-known for her role in "Not Without My Daughter", plays Rachel's mother.

10. Refuseniks: When a fellow soldier commits suicide after killing an unarmed pregnant Palestinian woman (played by Natalie Portman) in cold blood, two young Israeli soldiers (Matt Damon and Ben Affleck) decide that the occupation and the killing of Palestinians is immoral and unjust.

powernation
http://www.imdb.com/



tahin

Hippie

- What kind of hippie are you?!
- I am a business hippie!


tahin