“Kul, lâilahe illallah, all problem finiş!”
Nimetullah Halil İbrahim Yurt, şu an yetmişli yaşlarını sürüyor olsa da kendi ifadesine göre “18’ini biraz geçmiş bir” delikanlı.
Heyecanı, tebessümü ve tatlı dili ile ülkeden ülkeye seyahat edip gönlündeki huzurun kaynağı olan Hak (cc) aşkını tanıdığı tanımadığı herkese anlatıyor. Uzun yıllar Mekke ve Medine’de bulunmuş. Oradaki vaaz ve sohbetlerinin güzelliğiyle dünyanın birçok bölgesine davet edilmiş ve her gittiği yerde de havaalanlarında, tren istasyonlarında, otobüs garajlarında hep güzel dinimiz İslam’ı ve onun güzelliklerini her fırsatta anlatmaya çalışmış. Yaşadığı ve anlattığı hikayeler o kadar ilginç ki, “Siz hayırlı bir işe niyet edin, Allah mutlaka işinizi kolaylaştırıyor.” diyor. Hangi ülke olursa tanıştığı her kişiye, Arapça-İngilizce karışık bir teklifle “Kul, lâilahe illallah, all problem finiş!” (De ki, Allah’tan başka ilah yoktur, bütün dertler biter!) diyerek İslam’a davet ettiğini söylüyor. Bu basit diyalog vesilesiyle onlarca insan hidayetle şereflenmiş. Memleketi Taşova (Amasya) onun gençliğinde Tokat’a bağlıymış, onun için, “Aslen Tokatlı da sayılırız!” diyor. İlk hocası alimler köyü dediği Sepetli’den daha sonra Taşova’nın da ilk müftüsü olan Mehmet Ali Efendi imiş. Babası da salihlerin, alimlerin sohbetlerine daha küçük yaşlarında götürdüğü için “Gezme ve seyahat hadisesi o zaman başladı.” diyor. Şimdi ziyaret ettiği ülke sayısı 50’yi aşmış. Önce Türkiye içinde köy köy dolaşarak va’z ü nasihatte bulunmuş. 1955 yılında Sultanahmet Camii Şerifi’nde müezzinlik ve Gönenli Mehmed Efendi ve Seyyid Şefik Arvasi gibi iki büyük alim zata imam vekilliğinde bulunmuş. Sonra bu zatlar ona nasihat edip, imam olmasını istemişler. Nimetullah Hoca, o yıllarda merhum âlim Süleyman Hilmi Tunahan hazretlerini de “Sultanahmet’e vaaza gelirdi, zevkle dinler, feyz alırdık.” sözleriyle yâd ediyor.
Japonya’da İslam’a ilgi artıyor
Nimetullah Hoca, Japonya’ya 30 yıldır gidip gelerek ve son 4-5 yıldır da orada ikamet ederek hizmetlerini sürdürüyor. Medine’deyken gelen davete icabet edip Japonya’ya gitmeye niyet etmiş.
Dostları “Hocam, İngilizce bilmezsin, Japonca hiç bilmezsin. Oraya gidip de nasıl hizmet edeceksin? İngilizce bilenlerle henüz bir mesafe alamadık. Sen ne yapacaksın?” demişler. Nimetullah Hoca, “Hidayet Allah’tandır.” deyip, “Yeni müslüman olanlara dua öğretirim, biraz da Türklerimiz varmış onlarla sohbet ederiz dedim.” diyor: “Niyetimizi hayırlı kılıp gittik. Daha ikinci gün bir Japon geldi. Fasih Arapça konuşuyor. Mısır’da öğrenmiş. “Hocam, siz Allah rızası için ülkemize gelmişsiniz. Ben de size Allah rızası için tercümanlık yapacağım.” dedi. Bu seyahatlerde Allah yolunda olmanın, hayırlı niyete sahip olmanın tesirini çok gördük. Bu Japon arkadaş böyle deyince, “Ey iman edenler, siz Allah’a yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.” (Muhammed Suresi, 47/7) ayetini hatırladım.”
Eşref Yesevi adını almış. Onunla sürekli Japon resmi ve özel teşekküllerini ziyaret edip İslam’ı ve onun güzelliklerini anlatmışlar. Bu ziyaretlerde Nimetullah Hoca’nın takdim şekli de dikkat çekici.
“Siz Japonlar çok çalışkan ve iyi insanlarsınız. Sizin ürettiğiniz cihazlar insanların işlerini çok kolaylaştırıyor, hepsinden çok memnunuz. Gayretiniz, çalışkanlığınızı tebrik etmeye, bütün Müslümanları temsilen size teşekkür etmeye geldim. Aklen en güzel yerdesiniz; ama kalben de bunu tamamlamak gerekiyor. Size bir kelime öğreteceğim. Bunu söylerseniz tüm dertlerinizin kaybolmaya başlayacağını göreceksiniz: Lâilâhe illallah, Muhammedün resûlullah.”
Nimetullah Hoca, “evet” kelimesinin Japoncasının “Hay” olduğunu, selamlarının da birbirlerine rüku etme şeklinde olduğunu hatırlatarak “Yahu siz “Hay, Hay” diyerek Rabbimiz’i zikrediyorsunuz, rüku gibi selam verip namazın yarısını da kılıyorsunuz, geriye bir şehadetle bir secde kalıyor!” diyorum. ‘Biz onu da tamamlarız!’ deyip Müslüman oluyorlar.” diyor.
Eşref’le İslam ülkelerinin sefaretlerini ziyaret edip, hiç olmazsa sabah namazına gelmelerini istiyorlarmış. Ayrıca Japonya’da İslam’ın yayılmasında büyük hizmetleri olan Tatar Müslümanların torunlarını da ziyaret edip, “Dedelerinizin torunları olun, hiç olmazsa sabah namazında bir araya gelelim.” diye konuştuklarını söylüyor.
“Senin adın Ravza olsun”
Ravza, bir İngiliz hanım. Nimetullah Hoca onunla sokakta karşılaşmış ve hemen “Kul, lâilahe illallah, all problem finiş!” diyerek İslam’a davet etmiş. İslam Kültür Merkezi’nin telefonunu vermiş. Hocanın samimiyetinden etkilenen hanım birkaç gün sonra İslam Merkezi’ne gelmiş. Nimetullah Hoca, o anı “Onu öyle görünce ağladım. Tepeden tırnağa tesettüre girmiş yanında da yine kendi gibi giyinmiş bir Japon hanımefendi var. ‘O kim?’ dedim. ‘O da Müslüman olacak.’ dedi. Bak şu Allah’ın işine. Ona da Âmine ismini hediye ettik.” şeklinde anlatıyor.
Ravza Hanım için, “Çok kıymetli bir insan.” diyor, “6-7 lisan biliyor, çok çalışkan.” Bir keresinde meşhur bir Japon hanım sanatçının bir parkta konseri varmış. Ravza kuliste o şarkıcının yanına gitmiş ve “Ben seni dinliyorum, hayranınım. Ben yeni bir söz ve yeni bir melodi öğrendim. Çok güzel. Söyleyince tüm dertlerinin kaybolduğunu hissediyorsun.” deyip kelime-i tevhidi o arada ona öğretmiş. Az sonra sahneye dönen Japon sanatçı “Lâilahe illallah Muhammedün Resûlullah” sözünü yüzlerce insana tanıtıp, “yeni öğrendiğim bir melodi” diye hayranlarıyla birlikte defalarca söylemişler. Ravza Hanım irtibatı koparmamış ve o sanatçı daha sonra Müslüman olmuş. O konsere katılanlardan daha sonra birçok kişi İslam Merkezi’ne gelerek İslam’la şereflenmiş.
Yıllardır Japonya’da tebliğ ve irşad çalışmalarında bulunan Nimetullah Hocaefendi, son yıllarda Japonya’da İslâm’a olan ilginin özellikle 11 Eylül 2001 İkiz Kule saldırılarından sonra daha da arttığını ifade ediyor: “Daha önce İslam hakkında medyada nasıl müsbet bir yayın yapabiliriz diye düşünürken, 11 Eylül’den sonra orada günde 10-11 milyon satan gazeteler bize defalarca yer verdiler, televizyonlara çıkıp İslam’ı, İslam’ın ve Müslümanların terörle uzaktan yakından ilgisinin olamayacağını anlattık. Arapçada ‘Rubbe dârretin nafia!’ diye bir söz var, ‘Bazı sıkıntılı şeyler menfaate döner.’ 11 Eylül de öyle oldu.” diyor.
Japonlar Tokyo’daki büyük cami başta olmak üzere İslam Merkezi ve diğer mescidleri sürekli ziyarete gelip bilgi alıyorlarmış. Bu ziyaretlerin birçoğu da hidayetle neticeleniyormuş. Nimetullah Hoca, bundan yirmi sene önce Japonya’da iki cami varken bugün cami ve mescid olarak namaz kılınan yer sayısının üç yüzü aştığını belirtiyor. Japon gençlerinin gece gündüz aktif haldeki İslam merkezlerini ziyaret edip, hutbelerin fotokopilerini istediklerini söylüyor.
“Nihoncin ides”
Nimetullah Hoca, Japonlara İslâmiyet’i tebliğ ederken, şu ifadeleri kullanıyor: “Nihoncin ides” (Japonlar iyi insanlardır), “Nihoncin sukides” (Ben Japonları seviyorum.), “Şiyevasinu kotuba” (Bunu okursanız bütün sıkıntılardan kurtulursunuz.), “Do zo” (Buyurun)
Bu cümlelerle otobüste, trende, istasyonlarda, yollarda tanıştığı her Japon’a üç defa “Lâilahe illallah” kelimesini söyletiyor. “Kul lâilahe illallah, all problem finiş!” diye de bitiriyor. Etkileyici hitabeti, samimiyeti, Allah vergisi sıcaklığı ile muhatap olduğu insan mutlaka etkileniyor ve büyük “bir aksilik olmazsa” Müslüman oluyor. Eline tutuşturduğu küçük kağıtta ise Japonya İslam Kültür Merkezi’nin telefonu var. Birkaç gün geçmeden telefon çalmaya başlıyor. Nimetullah Hoca, “O kadar dürüst ve araştırmacı insanlar ki, hâlleri ve fıtratları İslâmiyet’e çok yakın.” diyor. Nimetullah Hoca, kelime-i tevhidde Cenab-ı Hakk’ın gizlediği sırlara ayna olması açısından bir hadis-i şerifi naklediyor: Efendimiz (sas) birisine buyurmuş ki: ‘Lâilâhe illallah’ söyle. O da cevaben: ‘Ben söylemeyi bırak, bu kelimeyi hiç sevmem!” demiş. Efendimiz (sas) buna cevaben, ’Lütfen sevmeyerek bir kere söyle.’ deyince, o şahıs da ‘Tamam, sevmeyerek söylerim.’ diyerek ‘Lâilâhe illallah, Muhammedün resûlullah.’ diyor ve oracıkta Müslüman oluveriyor.
Japonların dinimizde de çok önemli olan ahde vefa, söz verdiklerinde yerine getirmek ve iş disiplini konusuna çok dikkat ettiklerini belirtiyor. Nimetullah Hoca’nın Müslüman olduktan sonra “Size İslâm ismi hediye edeceğim.” (Japoncası “İslâm nabay komyagit”) sözü çok hoşlarına gidiyormuş. Bu özelliklerinden dolayı Bediüzzaman Hazretleri’nin Japonlarla ilgili sözlerini hatırlatıyor: “Kesb-i medeniyette Japonlara iktida bize lâzımdır ki; onlar Avrupa’dan medeniyetin güzel kısımlarını almakla beraber, her kavmin maye-i bekası olan milli âdetlerini muhafaza ettiler.”
09.10.2004
MUSTAFA AYDIN
Kaynak: Zaman